• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

9 Ocak 2012 Pazartesi

Türkiye- NATO İlişkilerine Dair- V

IV'den devam
Değerlendirme 

Sovyetlerin büyük bir güç olarak dünya arenasına çıkışı ile Türkiye'nin dış politika ve güvenlik politikaları tamamen değişmiştir..Artık Türkiye için çıkarlar değil ''varolma ve varlığını sürdürme'' eksenli politikalar güdülmüştür.

Bugünki Türkiye'nin sahip olduğu imkanlar ve dış koşullar göz önüne alındığında, Türkiye için gayet tabii ki Türkiye'nin çıkarlarını esas alan ve bu çıkarları korumak için eskiye nazaran daha agresif  bir politika yürütülmelidir..Fakat 1950'li yıllarda ise Türkiye, kendi çıkarlarından ziyade, kendi varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği endişesi üzerine politika üretmek zorundaydı..

Bu iki argüman arasındaki fark karşılaştırılamayacak kadar büyüktür..Çıkarlarınıza dayalı politikanızda başarısız olursanız, çıkarlarınızı koruyamaz veya yeni kazanımlar edinemezseniz, sonuçta bu ülkeniz için sadece bir kayıp olur..Belki bu kayıplar, kendi özelliğine göre ülkeniz için çok kritik ve çok büyük olabilir..Fakat bu kayıplar, ne kadar büyük olsa da, milli varlığınızı kaybetmek kadar büyük bir kayıp değildir..Ki bu kayıplarınızı, kaybettiğiniz çıkarlarınızı, yıllar sonra güçlenip  yeniden elde edebilirsiniz..

Fakat milli varlığınızı ve devletinizi kaybederseniz, bir daha bu imkanlara tarih boyunca kavuşayamabilirsiniz..Bu yolun geri dönüşü çok zordur..Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan, yeni Türk devletini kurmak içinde çok büyük acılar çekilmişti.. Çok büyük fedekarlıklar yapmak  ve büyük bedeller ödemek gerekmişti..1950'lerde Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin tek bağımsız devletiydi..Türk'ün son kalesiydi..Diğer Türk ulusları bağımsızlığını kaybetmişti..Türk ulusu için, 4000 yıllık Türk tarihinin en karanlık yüzyılları 19. ve 20.yüzyıllardı.. Türk ulusu, bu yüz yıllarda, artık yeni kazanımlar değil, var olma mücadelesi veriyordu..
.
.
Türk -Rus ilişkilerinin son üç yüzyılına bakıldığında Rusya'nın, Anadolu'ya açılabilmek için defalarca teşebbüs ettiği görülmektedir..Bu durum, sadece Rusların emperyalist duygularına bağlanmamalı..Zira bu açılım, Rusya coğrafyasının Rus devletine dayattığı bir zorunluluktu..

1945 sonrası Türkiye ile Sovyetler arasındaki güç dengesi anormal düzeyde Türkiye'nin aleyhine idi..Türkiye'nin zayıf oluşu da Sovyetler'in Türkiye aleyhine daha cesur politikalar, amaçlar gütmesine imkan veriyordu..(*)

Sovyetler , sonuçta bir Rus devletiydi..Bu nedenle bu ülkenin stratejilerini geçmişten bağımsız ele almak doğru değildir..Tarihi Rus stratejisi ise, Akdeniz'e giden yolda,  Balkanlar, Anadolu, ve Kafkaslar üzerinde etkin olmak veya mutlak hakim olmak idi..

Bu alanlar aynı zamanda Türkiye'nin nüfuz alanlarıdır..Rusya'nın bu bölgelerde varlığına en büyük tehdit de çoğunlukla Türkiye olmuştur..Özellikle bu coğrafyalarda Türkiye'ye soyca, kültürce yakın kitlelerin varlığı Rusya için endişe kaynağı olmuştur..

Türkiye'nin zayıf durumda olması nedeniyle, Sovyetlerin, ilk fırsatta, tarihi stratejilerini hayata geçirme ve Akdeniz'e inme emellerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği bilinemezdi..Fakat bir devlet ve bir  millette varlığını ihtimaller üzerine bina edemezdi..Sovyetler, Anadolu'yu istila etmeye karar verdiğinde, bu Türkiye'nin çıkarlarını kaybetme meselesi olmayacaktı..Bu düpedüz Türk devletinin ve Türk ulusunun kendi varlığını kaybetmesi demekti..

Türkiye'de bir  komünist rejim kurulsaydı neler olurdu ?

Türkiye, Rusya kadar bir endüstri alt yapısına ve askeri güce sahip olup, kendi rızasıyla rejim değişikliğine gitseydi bu farklı olurdu..Başarılı olup olamayacağı hakkında farklı fikirler ileri sürülebilirdi..Belki Türkiye Komünist dünyanın en başarılı örneği olurdu..(Komünizm'in kendi felsefesindeki derin çelişkiler nedeniyle başarılı olmasının zor olduğunu düşünürüm..İlk yıllarında başarılı olsa da bu başarı sürdürülemez..Kapitalizm'in kendi içinde barındırdığı çelişkiler nedeniyle sık sık krizlere düştüğü doğrudur..Fakat kapitalizm hala hayattadır..Ama Komünizm'in kendi içindeki çelişkileri, kapitalizme göre, o kadar daha büyüktür ki bu çelişkiler nedeniyle Komünizm kendi varlığını sürdüremedi..Bu çelişkilerin neler olduğu ayrı bir yazı konusu olsun)

Fakat zayıf Türkiye'nin Sovyetler baskısıyla rejim değişikliğine uğraması, Türkiye'nin zengin olup olmayacağı, vatandaşlarının daha refah içinde yaşayıp yaşamayacağı  meselesi olmayacaktı..Türkiye bu baskıyla rejim değişikliğine gitmişse, bu Sovyetler karşısında yalnız kaldığı, denge kuramadığı ve kendi karar verme yetisini kaybettiğini gösterirdi..Kendi iradesiyle kendi kaderine hükmedemeyecek hale düştüğünü ifade ederdi..Bu yüzden süreç, en iyi ihtimalle, Çekoslavakya'dan, Macaristan'dan, Polonya'dan, Doğu Almanya'dan, Romanya'dan farklı işlemeyecekti..Kaderi onlarla benzerlik gösterecekti..(Kötü ihtimal ise, Anadolu'nun Sovyetler tarafından istila edildiği takdirde ortaya çıkan tablonun daha hafif hali olacaktı..)

Komünizm, ilk olarak proletarya, ezilen işçi sınıfının hakları için yola çıkmıştı ama Komünist rejimlere karşı ilk ayaklanmalar da bu sınıflardan çıktı..Çekoslavakya'da Pilsen ayaklanması, Polonya'da Poznan ayaklanması fabrika işçilerinin sokağa çıkmasıyla başlamıştı..Sovyetler, bu ayaklanmaları da kimini direk, kimini kukla hükümetleri yoluyla şiddetle bastırmışlardı..

Ülkelerin, ''düşündüğümüz gibi olmadı, biz eski rejime dönmeye karar verdik'' deme  lüksü de yoktu..Bu yola girdikten sonra bu yoldan çıkış yoktu..Halkların mutluluğu için yola çıkan komünist rejim, kendi evlatlarını doğruyordu..1956 Macaristan, 1968 Çekoslavakya'da halk ayaklanmaları, Rus zırhlılarının paletlerinde bitmişti..Komünist blokun üye ülkelerinde kimi devlet yöneticilerinin de sonu, Sovyet hapishanelerinde idamla bitmişti..
''4 Kasım sabahından itibaren yüzlerce Sovyet tankı Budapeşte'ye amansız bir şekilde girmeye başladı. O kadar acımasız ve amansız davrandılar ki, bir gıda mağazasının önünde kuyruk yapmış olan ev kadınlarını bile makinalı tüfek ateşine tutmaktan çekinmediler. Sovyet tanklarının bu kanlı baskını üzerine onbinlerce Macar, kadın ve erkek, genç ve ihtiyar, ülkelerinden kaçmak için değil, komünizmden kaçmak için yollara döküldüler.Macar milli ayaklanması çok kanlı bir biçimde bitmişti. Yakın tarihin kanlı bir  yüz karası kapanmakta idi.''
.
.
Türkiye Sovyetler tarafından İstila edilseydi  neler olurdu ?

Türkiye, Sovyetler tarafından istila edilseydi, Ruslar sadece bir rejim değişikliğiyle yetinmeyeceklerdi..Tarihi Rus stratejisinin en önemli engellerinden birini teşkil eden Anadolu coğrafyasını yeniden düzenleme yoluna giderlerdi..

Anadolu, sahip olduğu konum itibariyle güçlü milletlere yar, zayıflara mezar olmuş bir yerdir..Anadolu toprağı kazılsa altından yüzlerce medeniyet çıkacaktır..Fakat Anadolu'da güçlenenler ise dünya sahnesinde de çok güçlü hale gelmiştir..Anadolu, Karadeniz'in, Balkanların, Ortadoğu'nun hakim coğrafyasıdır..Diğer yandan Kafkaslar'a, Doğu Asya'ya, Doğu Avrupa'ya, Kuzey Afrika'ya  sıçrama merkezidir..

Bu nedenle Ruslar, Anadolu'yu öyle düzenlemek isteyeceklerdi ki, Anadolu'dan yeniden güçlü bir ulusun çıkıp kendilerine engel olmasına fırsat kalmasın..Üstelik her daim bu Anadolu'yu kendi çıkarları içinde kullanabilsinler..Bu yüzden  Doğu Avrupa ile Türkiye'nin kaderi bir olmazdı..Türkiye'de Rus etnisitenin varlığına kadar giden bir süreç yaşanırdı..Diğer işgal ettiği coğrafyalarda, geçmişte yaptıkları dikkate alınırsa bu konuda bir fikre varılabilir..

Türk ordusu'nu kendi kontrollerinde tasfiye ederlerdi..Kendilerinin kullanabileceği bir güç seviyesine indirgeyeceklerdi..Ülke içinde, Sovyet askeri varlığı için, kilit noktalarda büyük askeri üsler inşa edilirdi..Akdeniz'de, Ege'de, Marmara'da, Karadeniz'de kendileri için çok büyük deniz üsleri inşa ederlerdi. Genç cumhuriyeti, üniter ve milli devlet olma vasfından çıkarmak isterlerdi..Anadolu'da parçalanmış bir etnisite ve federatif bir yapıya geçmeye zorlarlardı..Anayasını yeni yapıya göre değiştirirlerdi..Boğazlar'ın kontrolü için kendilerine yasal dayanak isterlerdi ve bu hakla Boğazlar'da Rus hakimiyeti başlardı..1917'de Anadolu'da boşalttıkları yerleri tekrar geri isterlerdi..Doğu Anadolu'da Ermenistan'a, Doğu Karadeniz'de  Gürcistan'a pay çıkarırlardı.Ve bu coğrafyaları SSCB'ye dahil ederlerdi. Güney Doğu'da bir Kürdistan kurarlardı..Anadolu'nun demografik yapısını değiştirmek için çabalarlardı..Dış göçlerin ve kitleler halinde sürgünlerin önünü açarlardı..Anadolu'da Ermeni geri dönüşleriyle Ermeni nüfus artırılırdı.. Yine Anadolu'da Rus nüfus iskan edilmeye başlardı..Diğer işgal ettiği coğrafyalarda sonradan nasıl Rus etnisitesi, varlığı ortaya çıktıysa aynı yolla Anadolu'da Rus varlığı görülmeye başlardı..Belki Batı Anadolu'da ve Trakya'da farklı oluşumların yolunu açarak Anadolu'da parçalanmış , farklı etnisiteler yaratırlardı..Orta Asya Türkleri  için nasıl yeni kimlikler yaratıldı, nasıl birbirlerinden ayrıştırılıp bölündülerse, Azerbaycan Türkleri için , nasıl ''Azeri'' kelimesi  icat edildiyse, aynı yolla Anadolu'da yeni etnisiteler, yeni kimlikler yaratılırdı..

(Devam edecek)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(*) Sovyet'lerin o dönemde Türkiye'den neler talep ettiği, tehditleri ve verdiği notalar için :
Türkiye Üzerindeki Sovyet Talepleri ve Türk-Sovyet İlişkileri (1939-1947)
http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt3/sayi11pdf/ertem_baris.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.