• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

9 Ocak 2012 Pazartesi

Türkiye- NATO İlişkilerine Dair- II

Önce  bazı satır başlarını  not edelim..
  • 1928 -  Erkan-ı Harbiye’de bir toplantı yapılarak Demir Çelik Sanayinin durumu yeniden incelenmiş ise de bütçeye ödenek konmadığından Demir Çelik Sanayinin kurulması işi ikinci kez olarak sonuçlanmamıştır.
  • 1927-1931- İlk Rus tankının, İngiliz tanklarından, Rus versiyonuna geçişi- T-26 modelinin doğuşu
  • 1934-Lüleburgaz-İlk Türk tank taburunun kuruluşu -Rusya'dan alınan az sayıda T-26 hafif tank ile-
  • 1939-Karabük demir çelik tesisinin, 1936'da İngiltere'den alınan 2,5 milyon sterlin kredi ile kurulup faaliyete geçmesi
  • 1944-Boraltan Köprüsü- Türk tarihine kara bir leke gibi düşen; bu hadiseyi yaşayan, bilen, duyan her Türkün kalbinde onulmaz bir yaranın açıldığı yer..
  • 1949 Ağustos -İlk Sovyet nükleer bombasının denenmesi
  • 1950 Çaykara - Trabzon'un ilk sanayi tesisi, kara lastik fabrikasının kuruluşu
  • 1965 Ereğli - İlk yassı çelik tesisi Erdemir'in kuruluşu
  • 1980 - İhracat 2,9 milyar $ , İthalat 7,9 milyar $ ..

Tarihi Rus Stratejileri
Rusya'nın 1700'lerden itibaren, dünya arenasına güçlü bir devlet olarak ortaya çıkışı ile Türkiye'nin, tehdit algılaması çok köklü bir şekilde değişmiştir. Daha öncesinde en büyük tehdit unsuru, Avrupa Devletleri iken sonrasında onların yanına Rus tehditi de eklenmiştir...1774 K.Kaynarca antlaşmasından sonra Türkiye'nin çoğunlukla en büyük endişe kaynağı Rusya olmuştur..Rusya açısından bakılacak olursa Türkiye, yine aynı şekilde, bazen sıcak denizlere inmek için bir Güney meselesi, bazen bir Balkan sorunu, bazen bir Kafkas sorunu, bazen bir Karadeniz sorunu vb. şeklinde hep bir sorun kaynağıdır.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1300'lü yıllardan önce Rusya'nın aktif güç olarak ortaya çıkamamasının en önemi sebebi, bence,hemen güneyinde bulunan kuşakta güçlü Türk devletlerinin varlığı idi ve bu devletler Rusya'nın dışa açılıp güçlenmesini önlemekteydi..Nitekim Rusya, boğazını her daim sıkan bu ellerden kurtulunca hızla inkişaf etti..Bir daha aynı tablo ile karşılaşmamak için Rusya, güneyinde güçlü bir devlet çıkmamasına ve güneyin kendi kontrolünde olmasına çok önem vermiştir..Bu Jeostratejinin gereği olarak, güçlenen Rus Çarlığının da en önemli hedefi Orta Asya kuşağını işgal etmek ve tutmak olmuştur..(Emir Timur'un, Altınorda devletine sefer düzenlemesi, akabinde zayıflayan ülkede başlayan taht kavgalarının sonucunda Altınorda devleti parçalanmaya başladı..Bu yolla bağımsızlığına ulaşan Moskova Knezliği, daha sonra büyük bir Rus imparatorluğuna dönüştü..Bu büyüme o kadar hızlı oldu ki sadece iki yüzyıl içinde Rus coğrafyasının yayılma alanı 60 kat büyüklüğe ulaştı..)
 - 130047.000 km² (18.147 sq mi)
 - 1462430.000 km²(166.024 sq mi)
 - 15332.800.000 km²(1.081.086 sq mi)
1340-Moskova Knezliği ..1547- Rusya Çarlığı..1721-Rusya İmparatorluğu..1917- S.S.C.B
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 Rusya'nın  güçlenebilmesi ve kendini güvencede hissetmesi meselesi, çoğunlukla Rusya'nın güneye daha fazla açılarak uluslararası sulara ulaşma meselesi olmuştur..

Rusya daha önce  İsveç'le Buyük Kuzey savaşını (1700-1721) kazanarak Baltık yolunu açmıştı.Uzakdoğu içinde Japonlarla savaşmıştı..Karadeniz ve Balkanlar içinde Osmanlı İmparatorluğu ile defalarca savaşmıştı..

Rusya'nın Baltık'tan ve Uzak Doğu Asya'dan dünya denizlerine açılması her ne kadar mümkün olsa da devasa Rusya coğrafyası düşünüldüğünde, bu limanlara ulaşım, merkezi Rusya için başlı başına bir ulaşım sorunu ve maliyetidir..Rusya'nın, ya Karadeniz ve Boğazlar üzerinden  veya Balkanlar üzerinden Ege Denizi'ne inme çabası süreklilik arzetmiştir. Karadeniz'in geçit noktası Boğazlardır ve başka bir ülkenin (Türkiye'nin) kontrolünde olması nedeniyle Rusya'nın gırtlağında başka bir ulusun elleri vardır..Bu durum Rusya için devamlı bir endişe kaynağı olmuştur.Nitekim Rusya'nın  bu endişesinde, kendisi açısından,  ne kadar haklı olduğu, I.Dünya savaşında karşılaştığı zorluklarla teyit edilmiştir. İtilaf devletleri bu nedenle Çanakkale - İstanbul koridorunu açmaya çabalamış, başarısız olunca da Rusya savaştan çekilmek zorunda kalmıştı..

Rusya 19. yüzyıl'da temelde dört hedef doğrultusunda siyasetini konumlandırmıştır:
a) Batısında Pan-Slavizm Politikalarıyla (böylece Slav kökenli halkların kontrolünü eline geçirmek) ve Balkanlar/Doğu Avrupa'da hakimiyetini sağlamak.
b) Güneyde, Osmanlı İmparatorluğu (Boğazlar ve Doğu Anadolu'yu ele geçirmek) ve İran (Petrol alanları) politikaları ile hakimiyetini sağlamak.
c) 19.YY.'da Ortaasya'nın büyük bölümünü ele geçiren Ruslar, bu hakimiyetlerini korumak.
d) Doğuda, Japonya-Rusya-İngiltere-ABD arasındaki güç dengesini kaybetmemek.

Son zamanlarda kimi çevrelerce, Sovyet tehditi yoktu ama Türkiye'yi  NATO ittifakına dahil etmek için  ''Sovyet tehditi varmış gibi gösterildi  ve abartıldı'' denmektedir..Halbuki Sovyetler, Rusya coğrafyası üzerine bina edilmişti ve en nihayetinde bir Rus devletiydi..

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
''Sovyetler'' kelimesinin  ister istemez çoğu insanda ilk önce komünizm çağrışımı yaptığını düşünüyorum..Bu algı nedeniyle  Türk-Sovyet ilişkileri, genelde, Türkiye-Komünizm ilişkileri bağlamında düşünülüyor..Gerçekte Türk- Sovyet ilişkileri, tarihi Türkiye-Rusya ilişkilerinin devamıdır..Yani temelde Türkiye-SSCB ilişkileri, Türkiye'deki mevcut rejimle, SSCB'deki komünist rejimin çekişmesi değildir..Türkiye-Sovyetler ilişkileri de sonuçta bir çıkar ilişkisidir..Türk-Sovyet ilişkileri, her ne kadar Sovyetlerin rejim ihracı çabalarını da ve Türkiye'nin bu çabaları önleme faaliyetlerini de içermesine karşın,  bu ilişkiler temelde yüzyıllarca devam eden Türk-Rus çekişmesinin devamı niteliğindedir..
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Her iki ülkenin çıkar alanları, nüfuz ve etkinlik alanlarının çakışması ve bu alanlarda çıkarlarının birbirlerinin aleyhine olması nedeniyle bu ülkelerin izlediği stratejiler, bir diğerini ekarte etmek üzerine kuruludur..Sadece yakın zamana bakmayıp son 300 yıl dikkate alındığında aradaki gerilimin çoğunlukla çatışmalarla sonuçlandığı görülecektir..
(Basit bir örnekle, bugün dahi, iki ülke arasında eskiye nazaran daha fazla işbirliğine  ve iyi ilişkilere rağmen,  Kafkasya üzerinde Türkiye-Rusya çekişmesi  devam etmektedir..)

Rus coğrafyasının konumu gereği, Sovyetler de, daha önceki  Rus devletleri gibi, güneye açılma ve kendi insiyatifinde tutma  politikası izlemiştir ve bu stratejiyi de izlemek zorundaydı..( İlave not: Türkiye de kendi varlığı ve çıkarlarını korumak için Rusya'nın bu politikalarını her daim boşa çıkarmak zorundadır.)
.
.
Türkiye-Rusya Bozulan Güç Dengesi
SSCB için 1920-1960 dönemi, çok hızlı bir gelişme dönemidir..Rus çelik sanayisi ve endüstrisi, 1900'lerden beri iyi durumdadır..SSCB, Rusya imparatorluğunun mirası bu altyapı  ve batıya duyulan  güvensizlik faktörünün de itici etkisiyle, çok hızlı bir biçimde savunma sanayi de atılım içine girmiştir. Sovyetler, 1934'de kendi birikimleriyle tank üretecek düzeydedir..Ruslar tank üretirken, daha Türklerin bırakın tank yapmak için gereken  altyapı, yan sanayi,endüstri ve mühendislik birikimini, daha Türkiye de bir çelik sanayisi yoktur..Ve Önce Alman sonra Rus zırhlılarına karşı duracak ilk Türk birliği bile Ruslardan alınan az sayıda eski tip hafif T-26 ile donatılmıştı..

II.Dünya savaşından önce endüstrileşememiş ülkeler de,  gelişmiş ülkelere karşı nispeten askeri denge kurabiliyorlardı..Çünkü kullanılan silah ve teknoloji, ağırlıklı olarak top,tüfek vb idi..Fakir ülkelerde bu mühimmatı temin edebiliyor veya kendileri de üretebiliyorlardı..II. Dünya savaşının hemen öncesi, devamı ve sonrasında askeri teknoloji süratle gelişti..Ve fakir ülkelerin bu teknolojiyi elde etme, üretme veya ordularını bu ülkelerle aynı düzeyde teçhiz etme olanağı kalmadı..

Örneğin savaş uçakları ahşapdan yapılıyordu ve teknolojisi basitti..Ki Türkiye'de bile bu uçaklar üretilebiliyordu..II.Dünya savaşında ağırlıklı olarak ve sonrasında tamamen uçak gövdeleri artık alüminyumdan üretilmeye başlanmıştı.(II.Dünya Savaşında  hız rekoru da ,enteresandır, ahşaptan yapılma İngiliz savaş uçağı, sivrisinek (mosquito) uçağına aittir.)  Yeni savaş uçaklarında Jet motoru kullanılmaya başlanmıştı..

Türkiye'de uçak  sanayi kurulması için çok çaba sarfedilmişti ve kurulmuştu da ama artık devir değişmişti..Bu fabrikaların, teknoloji ve endüstri altyapısı olmayan Türkiye'de tek başlarına devam etmeleri mümkün değildi..Zira uçak üretiminde binlerce parça kullanılmaya başlanmıştı..Her bir parça için ayrı üretim bantlarına, atölyelere ve kimi parçalar içinse başka fabrikalara ihtiyaç vardı..Yine bu parçaların üretilebilmesi içinde çelik sanayine, petrokimya ürünlerine ihtiyaç vardı..Sanayisi ve fabrikası olmayan Türkiye'nin bu sanayide devam etmesi artık mümkün değildi...Bu fabrikalar kapandı..Çünkü artık uçaklar ahşaptan yapılmıyordu ve eskisi kadar da basit değillerdi..Yeni nesil savaş uçakları üst düzey teknoloji ürünüydüler ve sanayisi, endüstri alt yapısı, yan sanayisi olmayan Türkiye'nin bu sanayide devam etmesi artık mümkün değildi...

Artık savaş meydanları teknoloji ürünü ağır silahlarla doluydu..Tanklar, ağır zırhlılar, uçaklar vb..Ki zırhlı araç  yapabilmek içinde komple bir sanayiye ihtiyaç vardı..Çünkü bir tankı meydana getirebilmek için ciddi tecrübe , mühendislik ve binlerce parçaya ihtiyaç vardı..Örneğin, en basitinden, tank için kullanılacak, şasi ve gövde için metal sanayine, hareket aksamı için motor fabrikalarına, basit  kablolar için kablo üretimine, kullanılan hortum vb için plastik sanayine, komponenetler için yan sanayiye vb,  ihtiyaç vardı..Otomotiv sanayisi olmayan ve bu sanayi içinde bir yan sanayisi ve yassı çelik üretimi olmayan Türkiye'nin savunma sanayinde atılım yapması bu yüzden o dönemde artık mümkün değildir..

Gelişmiş ülkelerde zaten ciddi bir endüstri yapısı vardı..Bu yüzden ihtiyaç duydukları her parça için zaten var olan sanayiler vardı..İhtiyaç duydukları parçaları sipariş ediyor ve son montaj hattında bu parçaları birleştiriyorlardı..Bir tank için kullanılan parçaların çok azı sırf bu amaçla kurulmuş fabrikalarda üretiliyordu..Bir çok parça diğer sektörlere üretim yapan firmalardan temin ediliyordu..

Nitekim Türkiye'de , çelik sanayinin kurulması, otomotiv yan sanayinin kurulması , otomotiv ve beyaz eşya sektörlerinin gelişmesi, petrokimya sanayinin, plastik sanayini gelişmesi, döküm ve metalurji sektörlerinin gelişmesi, motor üretilebilmesi ve komple üretim altyapısına sahip olduktan sonra bugün tank üretebilecek düzeye erişebilmiştir..

Bu nedenle ''Türkiye NATO'ya girince savunma sanayisi kapandı'' diyenlerin, çoğunlukla, endüstrinin gelişiminden, bir sanayi ürününün nasıl üretildiğinden, komplike bir ürünün hangi aşamalardan geçerek mamül olduğundan bihaber olan çevreler olması şaşırtıcı değildir..Çoğunlukla bu söylemler, sosyal bölümlerde eğitim almış, endüstri ve sanayi hakkında birikimi olmayan kişilerdir..Çünkü en basit bir makinanın bile üretilebilmesi için ülkede  metal sanayisi, elektronik sanayisi gibi bir endüstri altyapısı olması gerektiğini düşünmüyorlardır..Tank üretimi, bir torna atölyesinin yapabileceği bir şey değildi..Daha otomobil bile üretemeyen bir ülkenin ağır teknoloji silahlar üretecek olmasını beklemek fazla hayalcilik olur..Türkiye'nin o dönemde ciddi bir savunma sanayi kurmasını beklemek, daha henüz okuma-yazma öğrenme safhasında olan birinin üniversite sınavlarına çabalaması gibi anlamsız olacaktır.Kısacası bu çevreler, bir makinanın üretilebilmesi için ülkenin daha öncesinde temel mallar üretebilen (çelik, petro-kimya, plastik vb) bir endüstri alt yapısına ve birikime sahip olması gerektiğini gözden kaçırmaktadırlar..

İki ülke arasında artık çok büyük bir güç dengesizliği vardır..1950'de SSCB nüfusu 180 milyondur ve ekonomisi ABD'den sonra dünya da ikinci durumdadır..Ülkede ciddi bir endüstri altyapısı ve mühendislik birikimi vardır..Türkiye ise  nüfusu 20 milyondur ve  temel sanayi ürünleri, çelik,çimento, tekstil, pertokimya vb ürünleri üretimi safhasına daha yeni geçmektedir..
''II. Dünya Savaşı'nın sonunda Sovyetler Birliği'nin hazırda tuttuğu ordu 10 - 13 milyon kişiden oluşuyordu. Şüphesiz, Soğuk Savaş sırasında Kızıl Ordu herhangi bir ülkenin ordusundan çok daha kuvvetliydi. Almanya'nın teslim olmasının hemen ardından bu sayı beş milyona indirildi. Bu indirim Sovyet askerî yapısına olan ilginin azalmasından değil aksine daha modern ve hareketli bir silahlı kuvvetler yaratmak içindir.'' 
Esasında 1923 sonrası Türkiye ekonomisinin gelişimi de çok hızlı olmuştur..1929 - 1939 yılları arasında dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye'de sanayi üretim artışı %96'yı buldu. Sovyetler Birliği ve Japonya dışında hiçbir ülke, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme sağlayamadı..Fakat Türkiye ile gelişmiş ülkelerin  endüstrileşmeye geçiş süreci arasında yüzyıllık bir geri kalmışlık vardı..Ülkeler arasında endüstri olarak aradaki fark o kadar fazla idi ki, o dönemde, Türkiye'nin hızlı gelişmesi bile aradaki farkı kapatmaya yetmiyordu..

Türkiye- Sovyetler endüstri yapıları karşılaştırıldığında iki ülke arasındaki farkın o dönemde Türkiye aleyhine muazzam derecede açıldığı görülecektir..Öyle ki Ruslar, 1949'da nükleer bomba denemesi yaparken, bir yıl sonrasında Türkiye'de, Trabzon'da kara lastik fabrikası kurulmaktadır..Ve meşhur  bu kara lastik, otomotiv lastiği değildir..Bu kara lastik, ayağa giyilen çarık yerine üretilen ucuz bir üründür..Çünkü Anadolu'da halkın yarıdan fazlası yalınayak gezmektedir..Kendi halkı için daha ayakkabı bile üretemeyen Türkiye'nin, Rusya ile çıkar çatışmasına girip sonuç alması mümkün değildir..

1 yorum:

  1. Slotz Casino and Hotel, Atlantic City - Mapyro
    Get directions, reviews 서울특별 출장샵 and information for Slotz Casino and Hotel, 양산 출장마사지 Atlantic City in 대구광역 출장안마 New Jersey. The casino was 전주 출장마사지 built on the site of the  Rating: 이천 출장샵 4.4 · ‎2,097 reviews · ‎Price range: $

    YanıtlaSil

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.