• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Huzurluysan Mutlusundur...


Etrafta kimselerin olmadığı sıcak bir yaz öğleninde, hemen yanı başında sıra sıra kavakların ve nadiren söğütlerin dizildiği  bir su kenarında, sırtımı o kavaklardan birine yaslayarak oturmuş, ayaklarımı kendi halinde akan o serin suya doğru uzatmıştım. Kulaklarımda rüzgarların yapraklara üflerken söylediği hafif hışırtılı melodi, manzaramda onlarca kilometre ötesine kadar görünen, alabildiğine yeşil düzlükler... Hemen yanı başımda ve karşımda çene hizama kadar uzanan, hafif esintilere direnmeden boynunu uzatan kır çiçekleri, saçlarını tatlı rüzgarların esintisine bırakmış çayır otları ve üzerinde vızıldayan arılar, suyun etrafında uçuşan yusufçuklar, kelebekler, kuş sesleri... Suyun karşı yakasında kopan toprak parçasının ortaya çıkardığı ve örülü bir saçı veya urganı andırır kökler, bir metre ötemde hafif tümsekte günlük mesaisinde karıncalar, kavak gövdesine tutunmuş tırtıl, akıntıyla sürüklenen kurumuş bir söğüt dalı, suyun üzerine düşmüş bir kaç ot ve yaprak parçası... Hasılı tabiatın binbir çeşnisini aynı anda seyre dalmıştım...Gönlüm rahat, kafam rahat.. İşte ben ona çocukken huzur demiştim..Ve şimdi de huzur mutluluktur diyorum...Huzurluysan mutlusundur.. Mutlu olmak için mutluluk arama..Gönlünü teskin et, huzuru bul ve mutlu ol...

Tahminim dünyada çok az insan ben kadar erken yaşta okuma yazma öğrenmiştir..Ve o günden beri  hep okudum..Hele onlu yaşlarımdan yirmili yaşlarımın ilk yıllarına, bazen bir günde üç kitap okuyacak kadar bitmek bilmez bir iştahla okudum. Yetmedi, dört yaşımdan yirmili yaşlarıma kadar da hep okula gittim..Okudum, okutuldum.. Ve aslında farkettim ki bütün bu çabanın anlamı bize gerçek okumayı öğretmekmiş..Tabiatı okumak, insanı okumak, düşünceleri, duyguları, olayları, değişimi, kısacası hayatın kendisini okumak.. 

Şimdi düşünüyorum da, okuldaki öğretmenlerime keşke doğru soruyu sorsaymışım..Tamam deseydim, güzel şeyler söylüyorsunuz da siz mutlu musunuz? Değilse bize neden mutsuz olduğunuzu, mutluysanız neden mutlu olduğunuzu anlatın.. Ama onlar bize hep yetişilmesi gereken bir hedef, hep bir çaba, hep bir hırs öğretip durdular... Şurayı kazan, şu kadar puan topla, şunu yap, bunu yap.. Peki başkasını mutlu eden şey beni mutlu edecek mi? O hedefler benim hedeflerim mi? Başkalarının kendileri için doğru olduğunu düşündükleri hedefler bizim için de mutlu olmanın kaynağı mıdır? İlla bir yerlere varmak zorunda mıyız? Peki sorarım size, sizin için anlamı olmayan hedefler veya mecbur kaldığınız için kovaladığınız hedefler, sizi mutlu etmeyecek şeylerin peşinde koşmak sizi mutlu etti mi?

Yani mutlu olmayı hep bir takım hedeflere bağlamışız..O hedeflere varınca mutlu olacağımız öğretilmiş.. Bence insan huzur bulduğunda mutlu oluyor, yoksa sadece hedeflerine ulaşınca değil.. Zaten ömür kısıtlı... Onu hep hedefler ve hırslar için harcamak niye? Ki çoğu zamanda hedefler yanlış seçilmiş oluyor, ulaşınca bile sizi mutlu etmiyor..Herkes kendi hayatının başrol oyuncusu olarak doğuyor ama sonra ona kendi hayatında kendi rolünü oynamak için bile başkalarından icazet alması gerektiği öğretiliyor.. Bir yerler hedef olarak konup oraya varması isteniyor.. Halbuki bu benim hayatım, bu benim tiyatrom, bırakın ben kendi hedefime yürüyeyim, kendi oyunumu oynayayım... Sizin hedeflerinize, sizin kıstaslarınıza göre başarılı veya başarısız olmuşum ne yazar.. Ben kendi tiyatromu başarılı buluyor muyum? Benim için mesele budur...  

İnsanın kafası rahat, gönlü huzurluysa çalışmak da keyif veriyor, o hedefe doğru yürürken geçen zaman da..Yani aslolan yürüdüğümüz yolda mutlu yürümekmiş.. Hedefe varmak değil.. O yol doğruysa zaten oraya çıkıyor...

O gün beni rahatsız eden bir şey yoktu mesela.. Bir arı gelip hadi git buradan deyip ısırmadı.. Ben de doğanın bir parçasıydım..Ne hafif esen rüzgara, ne yaz günü yangın yerine dönmüş güneşe inat etmedim..Ama rüzgar şiddetlense, sinekler gelip rahatsızlık verse, zehirli hayvanlar doluşsa mutlak huzurum kaçardı..

Demek ki bana huzursuzluk verenler hedefler değil..Başarı veya başarısızlıkta değil.. Bence eğitimde hedef okutmaktansa hedefe varan yolda mutlu yürümeyi öğretseler daha doğru olurmuş.. İnsan mutluyken arşınladığı yol daha fazla, daha hızlı aşılıyor tepeler.. Yani mutluluğu hep bir şeylere endeksleyerek aramak doğru değil.. Şu olursa mutlu olurum, şu hedefe ulaşırsam mutlu olurum diye şartlanmak doğru değil.. Belki o hedefe varmak onlarca yılını alacak...O zamana kadar hep koşturacak mısın? O hedef mutsuz geçen yıllarını sana geri verecek mi? Değecek mi?

Anı yaşamak bu olsa gerek.. Hedefler yarının işi..Bugün onun için gerekeni yap yeterli.. Yürüdüğümüz yolda mutlu yürümekmiş mesele.. Ve şunu bildim ki huzurluysan mutlusundur.. Huzursuz isen boşuna bir şeyler hedefleyerek mutlu olacağın günlerin hayaliyle yaşamaya gerek yok.. Huzursuzluk kaynağın ne ise onu değiştir.. Anlamsız yerlerde, anlamsız insanlarla yaşamak için çabalama... Mutsuz bir başarılı olmaktansa mutlu bir başarısız olmak daha iyidir... Başarı mutluluk getirir mi, kariyer mutluluk getirir mi  bilinmez ama mutluysan başarı da gelir, kariyer de... Üç günlük dünyada dert ettiğin şeye bak!..

Tabii ki hedefsiz yaşamak doğrudur demiyorum.. Bana huzur veren yerde ben hem yakınımı hem uzağımı görebildiğim için de huzurluydum.. Bir orman kuytusu olsa uzakları göremediğimden bunalırdım.. Dünyanın oradan ibaret olmadığını bildiğim halde öteleri görmeden yaşamak, bende özgür olmadığım hissini uyandırır. Demek ki ben hedef yerine ufkumu görebilmeliyim... O huzurlu hissettiğim yerin bir başka özelliği ise yakınımı da görebilmemdi.. Yani bir uçurum kenarında durup alabildiğine ufku görmek huzur için yetmiyor, tedirgin ediyor..Çünkü bir adım sonrasını görmüyorsun.. Kısacası aynı anda hem ufkumu görebilmek hem yakını yaşayabilmek bana huzur veriyor..

Zaten hedef şu an elinizin içinde olan şey değil.. Ona ulaşınca ne olacağını bilmiyoruz.. Hele de yürüdüğümüz yol çakıl taşı ve dikenlerle örülmüşse, ulaşılan hedef de çekilen onca zahmete değmezse ardında büyük bir boşluk, kırgınlık ve pişmanlık bırakıyor.. O yüzden güzel bir yolda yürümek ve yürürken keyif almak mesele... Hedefe ulaşırsanız mutluluğunuz bir kat daha artıyor.. Olur da vardığınız hedefin sonradan anlamsız olduğunu farkederseniz, en azından o yolda güzel geçirdiğiniz anlar sizin yanınıza kar kalıyor...

Zaten hedefe ulaşınca mutlu olurum deyip mutluluğunu endekslediğin hedef, ancak kendi hedefine yürürsen mümkündür. Kendini gerçekleştirmekte kat ettiğin yol, sana verilen hedefleri de içerecektir. Yani kendini gerçekleştirmek için koştuğun hedefle yaptığın iş biryerde örtüşmelidir. O zaman o başkalarının senden istediği hedefi de gerçekleştirmiş olursun. Yapmak istediğinle yaptığın farklı ise mutlu olman mümkün değil...Çünkü koştuğun hedef senin hedefinle tutarlı değil... Daha somut anlatmak gerekirse örneğin sen, kişisel olarak  A noktasından B noktasına gitmek istiyorsun ve zaten yaptığın iş de sana teslim edilen bir paketi A noktasından B noktasına götürmek..Kendi hedefinle sana verilen görev tutarlı olduğundan o yolda tereddüt etmeyecek ve emin adımlarla yürüyeceksin, belki yürümek yerine koşacaksın, karşılaştığın zorlukları yenmek özgüvenini artıracak ve hedefe yürüyor olmak iç huzurunu sağlayacaktır. Fakat sen kişisel olarak A noktasından B noktasına gitmek isterken , yaptığın iş ise sana verilen paketi C noktasından D noktasına götürmek...Eğer ikinci görevi yaparsan adımların hep geri geri gidecektir, yol tereddütlü, engeller can sıkıntısı ve D noktasına varsan da mutsuz...

Bu yüzden başkalarının hedefi ile yürümek zor...Yani başkalarına göre çok başarılı olsan da, seni çok başarılı bulsalar da, sen kendi hedefini bildiğinden ve kendi hedefine varamadığından veya onun için çaba sarfedemediğinden, kendini başarısız hissedecek ve mutsuz olacaksın...Bu yüzden hedefe giden yolda mutlu yürümek, kendi hedefine ulaşamasan da , yürüdüğün yoldan aldığın  keyif yanına kar kalacaktır.
Hayat, her zaman yapmak istediğinle yapmak zorunda olduğunu çoğu zaman örtüştürmüyor...O zaman başkasının hedefine yürümek zorunda kalırsan, yürüyeceğin yoldan keyif almaya bak, yola odaklan, hedefe değil... Kendine ait olmayan hedefe ancak yürüdüğün yoldan keyif almaya çalışırsan varabilirsin. Yoksa hele bir hedefe varayım, sonra bakarım dersen emin ol, hedefe varsan da sonradan ciddi pişmanlık duyacaksın... Çünkü kaybedilen zaman geri verilmiyor, çektiğin acıların da ödülü olmuyor...

Kısaca huzur ve huzursuzluğun kaynağını bilmek bana artık daha doğru geliyor.. Beni mutlu eden hedefler değil.. O yolda şarkılar söyleyerek mutlu yürümek... Varsın yolun sonu başarısızlık olsun... Geçmişte milyarlarca insanı başarılı veya başarısız olduğuna bakmaksızın toprak altında çürümeye terk etmedik mi?

Huzurlu yaşamak benim için her şeye değer... Huzurluysan bir soğan ekmeğin verdiği keyif ziyafetlere değer... Huzurluysan bir orman kulübesi saraylara değer.. Huzurluysan yağmurdan sonra toprak kokusu, taze biçilmiş çim kokusu kasvetli sarayların, en yeni arabaların, en yeni giysilerin kokusuna değer... Varsın benim bir sarayım olmasın, ziyafet sofralarının baş konuğu olmayayım.. Huzurum olsun bana yeter...

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Soldaki Fotoğraf  Konyalı Hatice Fidanboy - 2004 A.A. muhabiri Murat Aslan tarafından çekildi. AA arşiv: 110475 

Sağdaki Resim  Dianne Dengel'in ''Home Sweet Home'' isimli tablosu 
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Motivasyon için güzel bir özet çalışma, bakınız:
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/17/Motivasyon.svg/1000px-Motivasyon.svg.png

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.