• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

14 Mart 2012 Çarşamba

Artık Dünyaya Daha Çok Kadın Eli Değmeli...


8 Mart Dünya kadınlar günü geldi geçti..O gün birçok Tv kanalında uzmanlar konuştu, günün anlam ve önemine dair konuşmalar yapıldı...O konuşmalardan dikkatimi çeken ve bana en anlamlı gelen iki hususu paylaşmak isterim.  Birincisi; bir konuşmacı, ''bölgesel çatışmaların ve ekonomik krizlerin toplumları yorduğunu ve bu kasvetli ortamı tekrar düzene koymak ve dünyamızı tekrar daha yaşanabilir kılmak için kadınlar artık daha fazla sorumluluk almalı'' dedi. Çünkü işler yürümüyor ve dünyanın artık barışa ve huzura ihtiyacı var. Bir diğeri, ''Avrupa'da üst yönetiminde kadın yönetici olan şirketlerin faaliyet karlılığı, kadın yönetici olmayan şirketlere göre iki kat daha fazla olduğu ve bu nedenle kadınlar iş dünyasında da daha fazla sorumluluk almalılar'' dedi...
Ki ben de aynı kanaatteyim, kadınlar artık beklememeli ve daha fazla sorumluluk almalılar..Bizi bize bırakırlarsa yakında mavi-yeşil gezegenimiz kükürt ve barut kokusuna teslim olacak..İş dünyası derseniz, bir yandan kriz korkusu, bir yandan hiç ummadık ülkelerde yani bir zamanlar örnek olarak gösterilen ülkelerde etik kuralların dışına çıkıldığı için veya bazılarının aç gözlülüğü yüzünden  bir o yana bir bu yana savrulan şirketler, ekonomiler vb.. Kadınlar doğaları gereği bu tür şeyleri bizden daha fazla önemsediklerinden, tıpkı yaşadıkları yeri daha güzelleştirme ve koruma iç güdüleri gibi, muhtemelen bu tür olumsuzlukların bu boyutlara varmasını engellerlerdi.

Kadınlara toplum olarak çoğunlukla aile ile ilgili roller vermeyi tercih ediyoruz ve onların iş dünyasında ve yönetim kademlerinde  bazı şeyleri iyi yapamayacağı hissine kapılıyoruz. Neden derseniz biz erkeklerin her şeyi onlardan daha iyi yapabildiğimizi sandığımızdan..Halbuki onlar birçok şeyi bizden daha iyi yapıyor...Dahası ilham kaynağımız da onlar.. Yani dünyada estetiğin, sanatın, yaşama değer katmanın, onu anlamlandırmanın ve güzelleştirmenin  bence hem kaynağı hem itici gücü kadınlar..

En güzel ve en iddialı eserleri erkekler yaratmıştır diyebilirsiniz..Kocaman mimari eserleri, en iddialı senfonileri, en güzel resimleri vb çoğunlukla erkek sanatçılar yapmıştır diyebilirsiniz...Fakat onlara bu ilhamı verenler de kadınlar olmuştur. Yoksa Dünya sadece erkeklerin dünyası olsaydı herhalde süsleme sanatıyla uğraşanlara ''kılıbık'' derdik ve ne çinilerde bir süsleme, ne birbirinden ışıltılı avizeler, ne birbirinden ince işlemeli ahşap vb olmazdı..Hasılı sanat da olmazdı mimari de..Çünkü biz erkeklerin gözü daha çok realiteye takılıyor ve bu bakış açısının da her zaman için geçerli ve mutlak doğru olduğunu  zannediyoruz..Birçok meselede ihtiyacı karşılamışsa gerisine ne gerek var deriz..Çok ince işlerle uğraşmak bize fazlasıyla detay gelir..Halbuki kadınlar realitenin ötesine geçip anlam ve güzelliğe de önem veriyor..Sadece ''sonuç'' değil ''nasıl''la da çok ilgililer..
Kadınların yaşadığı yeri daha güzelleştirme ve güzel olan şeylere olan merakları onlardaki estetik algıyı daha da güçlendiriyor..O yüzden oya işlemesinden takıya, günlük kullanım eşyalarından mimari eserlere hemen her şey onların ilgi alanındadır. Ve bu merakları ister istemez yaşamda sanat kaygısını öne çıkarıyor..Bu estetik kaygı nedeniyle dünyada güzel sanat eserleri var olabilmiştir. Onlar olmasa romantizm de olmazdı ve haliyle kuru kuruya bir yaşam tarzımız olurdu..Erkek dünyasında da sanata yer olmasını ben çoğunlukla onların beğenisi nedeniyle var olduğunu düşünürüm. Belki çocukken annemizden gördüğümüz oyadır, takıdır vb süslemelerin bilinç altında bizdeki estetik kaygıyı güçlendirdiğini ve bizde bu şekilde var olduğunu düşünüyorum. Yani estetik algısının kadınlarda doğuştan, erkeklerde sonradan kazanılan bir olgu olduğunu düşünüyorum…

Ben çoğu zaman kadınların biz erkeklerden daha güzel yaşadığını düşünürüm..Her şey onlar içindir..Giyim kuşamdan, tüketim eşyasına, takıdan duvarda asılı tabloya.. Çünkü güzel şeylere beğenileri vardır, bu yüzden tüketmeye meraklılar... Ve onlar tükettikçe daha yeni güzel eserlere olan talep artıyor.. Üstelik onlar için hemen her obje anlamlıdır. Ya bir hatırası vardır, ya çok güzeldir vb.. Bize sorsanız, aman ne gerek var deriz, işin içinden çıkarız...

Bu yüzden kadınlar dünyaya sadece reel ve iş görür diye bakmazlar..Ona anlam katarlar, nesnelere duygu yüklerler ve realitenin daha ötesine geçerler..Kırıp dökmek onlar için zafer değildir..Daha derli toplu ve daha güzel olan onlar için zaferdir..Yani bizim gibi dünyamızı eksi ve artı yahut yenmek veya yenilmek diye tasnif etmezler..Gri tonlara da önem verirler.. Onlar için sadece sonuç değil o sonuca nasıl varıldığı da önemlidir. Zaten batan birçok şirket sadece sonuç odaklıyız dedikleri için battı..Nasıl yaptıkları önemli değildi ama gün geçti nasıl yaptıkları sorun oldu..

Yine kadınların aileyi önemsemeleri yaşama bağlılığa, insan hayatına daha fazla anlam kazandırıyor. Yoksa onlar engellemese, onların göz yaşları engel olmasa  biz şimdiye belki de kaçıncı dünya savaşını yapmış, dünyadan geriye kalmışsa işe yarar, zarar görmemiş köşeler onlar için de hala savaşıyor olurduk..

Kadınlarda daha görev bağlılığı var ve iş kültürünün iş ahlakına dönmesi onlar için daha önemli..Bence bu yüzden kadınların daha üst düzey sorumluk aldıkları yerlerde hak ve adalet daha ön plana çıkabilir. Kurumlarda etik dışı davranışların önü kesilebilir. Aç gözlülüğün beslediği korkusuz risk algısını durdurabilirler..Çünkü kadınlar gereksiz riske mesafeli dururlar..Sadece kazanmak değil kaybetmemeyi de daha fazla önemsediklerinden ve var olanı koruma iç güdüsü, ona duygusal bağlılıkları birçok şeyin yok olup gitmesini engelliyor..Muhtemelen batan şirketler de tahminim fazla kadın yönetici yoktu..
Yoksa aceleciliklerinden ve hırsları için kuralları çiğnemeleri yüzünden batan şirketleri, kadınların sabırlı tavrı durdurabilirdi.. Onları etik değerler ve kendi kuralları içinde tutabilirlerdi..

Belki kadınlar özel hayatlarında bize izahı zor gelen ve bu nedenle gereksiz olduğunu düşündüğümüz işler yapıyor olabilirler, yukarıda saydığım özelliklerin tersini yapıyorlar diye düşünebilirsiniz. Bence burada bir algı sorunu var ve biz bu durumu genelleyip her işlerinin böyle olduğunu zannediyoruz..Halbuki öğrenciyken en intizamlı defterler onlarındı, ödevleri zamanında teslim edenler de onlardı..Sabırla sevdiklerinin yolunu bekleyenler de onlar... Yani kadınlar sorumluluk aldıklarında kendi özel yaşantılarındaki birçok davranışlarının ötesine geçip aldıkları sorumlulukla ilgili diğer özelliklerini ön plana çıkarabiliyorlar..Yani duygularıyla profesyonelliği daha iyi eşleştiriyorlar..

Geçenlerde şehir dışı bir yolculuğa çıkmıştım. Geri dönüp geldiğimde evde bambaşka bir hava vardı..Mutlaka bu eve kadın eli değmiştir dedim..Tamam biz de evimizi çok dağıtmıyoruz ama bu kadar düzenli ve temiz de olmuyordu.. Beraber kaldığım arkadaşlarım, evi temizletmişler ve  evimiz orta çağdan yeni çağa taşınmıştı..Bir kere daha anladım ki o tatlı cadıların ellerinde keramet  var..Neye dokunsalar o daha güzelleşiyor..(Elektronik araçlar hariç, onları pek bir benimsemiyor, genelde bozuyorlar da :))

Yani biz erkekler kendi başımıza kaldığımızda neden bakımsız hale geliyoruz, yaşadığımız yerler neden çabuk dağılıyor?..Aynı mantıkla biz özel hayatımızda dağınık iken işimizi daha iyi ve daha düzenli yapacağımız fikrine varıyoruz da sıra kadınlara geldiğinde neden onların özel yaşantılarındaki gereksiz işleri iş hayatında da aynen sürdüreceklerini düşünüyoruz?.. Yukarıda bahsettiğim algı sorunun da kastettiğim budur. Yani biz erkekler günlük hayatımızdaki kimi sorumsuzluklarımızı, dağınıklıklarımızı görmezden geliyoruz ve  iş hayatında bunları yapmayacağımızı düşünüyoruz ama garip bir biçimde kadınların özel hayatlarındaki bazen bize izahı zor gelen davranışlarını iş hayatında da aynen sürdüreceklerini düşüncesine kapılıyoruz.. Açıkcası haksız bir biçimde tek taraflı bir değerlendirmeyle bakıyoruz onlara...

Kadınlar olmasa belli ki biz dünyayı evimiz gibi dağınık hale getireceğiz..Gereksiz masraf diye onu güzelleştirmeye çabalamayacağız..Sonuç odaklıyız deyip iş ahlakını ve etik değerleri dışarıda bırakacağız..Gün geçtikçe dünyada rekabet artıyor ve kazanmak için her yol mübahtır anlayışı giderek her yere hakim oluyor.. Ormanlara kereste, denizlere balık ambarı, rüzgara potansiyel enerji, akarsulara hidroelektrik santrali, dağlara maden kaynağı, yabani hayvanlara kürk gözüyle bakar olduk.. Artık her şeye endüstri gözüyle, nasıl para yaparız gözüyle bakar olduk.. Dünyamız aç gözlülüğümüzün ve hırslarımızın kurbanı olacağa benzer...Biri bizi durdurmalı..Ve o birileri dünyamız yangın yerine dönmeden müdahale etmeli..İşte o birileri de kadınlar...Sadece yaşadıkları yerlere, evlerimize değil yaşadığımız gezegene de daha fazla kadın eli değmeli..İş dünyasında daha fazla sorumluluk alarak firmaları daha sürdürülebilir bir başarıya taşımalılar.. Ve sürdürülebilir başarı için gereken, etik değerlerin iş ahlakına dönüştürülmesi hususunda daha çok katkı sunmalılar.. Kısacası işlerin nasıl yürüdüğüne daha çok karar vermeliler..Yoksa koca oğlanlar gezegeni yaşanmaz hale getirmenin peşinde...

Dönem dönem bazı trendler vardır..Mesela sonuç odaklı olmak…Bu kavram başlanan bir işin kısa sürede sonuca bağlanması mıdır yoksa makyavelist bir anlayışla sonuç elde edilsin de nasıl olursa olsun mudur?..Bence birçok yerde bu kavram ikinci  manasında ele alınıyor ve nasıl yapıldığı önemsenmiyor…Ama sürdürülebilir olmanın temel koşulu bir işin sonucu değil, nasıl yapıldığıdır. Çünkü doğru yapılan işin sonucu da doğru olur. Ama her doğru sonuç o işin doğru yapıldığını göstermez. Çünkü bir işi sonlandırmanın binbir yolu vardır. Önemli olan doğru ‘’nasıl’’ı seçmek…

Nitekim son krizde birçok şirketin yaptıkları işi  nasıl yaptıklarına geçmişte önem vermedikleri için kağıttan kaplanlar gibi yıkıldığını gördük.. Halbuki onlar da kriz öncesinde güzel sonuçlar elde ediyorlardı.. Ama iş süreçleri sürdürülebilir değildi aldıkları sonuçlar da kalıcı olmadı..Ben bu yüzden kadınların hem iş dünyasında hem siyasi hayatta daha çok yer almasının dünyamız için en doğru karar olacağını düşünüyorum.. Çünkü artık sadece sonuca değil ‘’en doğrusu nasıl olmalı’’ diyenlere ihtiyaç var. Gezegenimizi yeniden anlamlandıracak düşüncelere ve duygulara ihtiyaç var.. Objelere anlam yükleyen, onu daha da güzelleştiren ve onları değerli kılan anlayış da, bakış tarzı da maalesef biz erkeklerde değil kadınlarda var.. 

Kadınlara sanki lütfediyormuşcasına, bi zahmet veya kibarlık olsun diye daha üst düzey görevler verelim, kontenjan ayıralım gibi anlamsız düşüncelere gerek yok... Fırsat eşitliği sağlayalım, onları eşit terazide değerlendirelim yeterli.. Eminim birçoğu zaten o görevlere hakkıyla gelecektir.. Bu da bizim kendi algımızı yeniden tartmamızla olacak.. Tek taraflı bakış açımızı değiştirmekle, daha adil ve her iki yönlü bakmamızla mümkün olacak.. Kadınlar daha fazla ve daha üst düzey sorumluluk alırlarsa eminim dünyamız tekrar el işi, göz nuru olarak yeniden anlamlı hale gelecektir.. Bu da hepimizin yararına..Daha adil bir dünya ve daha güzel bir gelecek için artık dünyaya daha fazla kadın eli değmeli derim…

8 Mart 2012 Perşembe

Bir Memleket Meselesi: Cari Açık-III

II'den devam
3-Cari açık sorunu, Türkiye'nin 2023 Vizyonundaki hedeflerine ulaşmasını  sekteye uğratır mı?

2023 hedeflerine ulaşmak için ekonomimizin 2 trilyon Dolar GSMH için  her yıl ort. % 8,5 (2012 %5) büyüdüğünü ve 500 milyar Dolar ihracat hedefi için de ihracatın her yıl %11  büyüdüğünü farzedelim. İhracatın ithalatı karşılama oranının her yıl arttığını -2012'de çok hızlı arttığını-, hizmetler dengesinin -geçen yıllara bakıldığında pek değişmemiş olmasına karşın- her yıl arttığını, gelir dengesinin de makul seviyede büyüdüğünü kabul edersek -yani her kalem ideal hale gelirse- tablo aşağıdaki şekilde oluşacaktır. Cari açık için % 5-7,5 aralığında sürdürülebilir kabul ediyoruz. [2011(*) ihracatı 134,9 milyar dolar, ithalatı 240,8 milyar dolar yerine 143,5 ve 233 milyar dolar olarak kullandım. İlk yazıda 2011 cari açık hesabında da böyle aldığımız için ve cari açık hesabında ithalat, cıf olarak değil fob olarak alınıyor. Dış ticaret açığı 105 milyar dolar olmasına karşın cari hesapta bu kalem 89 milyar dolardır.. vb.] Tabloda rakamlar milyar dolar olarak okunmalıdır.


Bu tablo mümkün mü?
2023 GSMH hedefi, her yıl, yıllık ort. % 8,5 büyüme ile ancak ulaşılabilecek bir hedeftir. Yıllık büyüme hedefine ulaşılsa bile bu büyüme oranlarının oniki yıl boyunca sürdürülmesinin önündeki en büyük engel Cari açık meselesi olacaktır. Mevcut ekonomik yapının yapısal dönüşüm yapmadan yüksek hızda büyümesine devam etmesi halinde, cari açıkta büyümeye devam edecek, finansmanı daha zor hale gelecek ve finansman sıkıntısına düşüldüğünde de ekonomiye sert fren yaptıracaktır. Mevcut yapının değiştirilmeden sadece mevcut yapıyı teşviklerle tamir edip yamalamak, önümüzdeki 2-3 yılı kurtarabilir ama sürdürülebilir değildir. Cari açığın kaynağı dış ticaret dengesidir. Bu dengesizliğin sebebi ithalatın ihracattan çok daha fazla olmasıdır. İthalatın büyüme oranı, Türkiye'nin büyüme oranıyla, ihracatın büyüme oranına göre çok daha yüksek oranda koreledir. İhracat, pazar bulma sorunudur ve ne kadar artıp artmayacağı belli değildir. Öte taraftan Türkiye büyüdükçe ithalatı daha hızlı artmaya devam edecek. Bu nedenle yukarıdaki tabloya  ulaşılması bugünkü yapıyla olanaksızdır. İhracatın ithalatı karşılama oranını çok hızlı bir biçimde % 70'lerin üstüne atmak kolay bir hedef değildir. Ekonomimizin yani hem iç pazarımızın hem ihracatımızın kendisinin bu denli ithalata bağımlılığı buna engel teşkil edecektir. İthalatı sınırlamamız da oldukça zordur. Çünkü

1- Türkiye endüstriyel hammaddesi bol bir ülke değildir. Ekonominin 2,65 katına büyümesi halinde imalat sektörünün hammadde talebi artacaktır. 1980'li yıllarda her Türk gencine öğretilen Türkiye'nin hammadde açısından çok zengin potansiyeli olduğu tezi, 2000'li yılların ortalarından itibaren çökmüştür. Nitekim aynı algı ile devam edilmesinden dolayı geçmişte bugünleri öngören net senaryo çalışmaları yapılmamış ve buna uygun stratejiler geliştirilememiştir. Yılda 5 milyon ton çelik üreten bir sanayi için Türkiye'nin demir cevheri yatakları oldukça yeterlidir ama yılda 35 milyon ton üreten bir sanayi için ne kadar yetersiz olduğu ancak bu büyümeden sonra anlaşılmıştır. İthalatın dağılımı ve neler yapılabileceğine ilişkin çalışmaların 2010'lu yıllarda daha yeni başlamış olması, bugünler için dünden herhangi bir senaryo veya strateji çalışmasının yapılmadığının kanıtı... Türkiye tarım sektörü için oldukça elverişli konumdadır. Onun haricinde sanayisi için hammadde kaynağı yetersizdir. Her halukarda Türkiye hammadde ithalatına devam edecektir.

2- Hammadde fiyatları tüm dünyada artmaya devam edecek. Bu Türkiye için ek yük getirecektir. Gelişmekte olan ülkelerin hızla artan hammadde ihtiyacı ve muhtemelen önümüzdeki 10 yıl içinde  uyanmaya başlayacak olan Afrika ekonomilerinin de bu talebe dahil olacak olması hammadde kaynaklarına olan talebin daha da artmasına yol açacak. Hammadde kaynaklarının üretimi  sınırlı artarken talep çok daha hızlı artacak ve aradaki fark fiyatlara yansıyacak. Üstelik hammadde üretim maliyetlerinin de artıyor oluşu fiyat artışında bir diğer etken olacak..

3- Aramal ithalatı artmaya devam edecek. Türkiye cari açıkla baş edebilmek için aramalların Türkiye'de üretimini teşvik etmeyi planlaması oldukça doğru bir çözümdür. Fakat bu planın daha çok emek yoğun sektörlere yönelmesi problemi çözmeyecektir. Emek yoğun sektörlerde iş gücü maliyetinin düşürülmesi ile rekabet gücü elde edilmesi sürdürülebilir değildir. Çünkü 2023 vizyonunda 2 trilyon $ GSMH hedefleyen bir ülkede muhtemelen kişi başı gelir 20.000 $ seviyesi veya üstü olacaktır. Böyle bir durumda asgari ücretinde muhtemelen şimdiki seviyenin çok üstünde oluşacağı açıktır. Yani ülke zenginleşirken işçilik ücretleri de yükselecek ve iş gücü maliyetlerini en az iki katına çıkaracaktır. GSMH artarken asgari ücreti diğer gelişmekte olan daha fakir toplumlarla rekabet edebilecek düzeyde tutmak imkansızdır. Aramalların üretimi ilk hammaddeden üretimi hedefleyen kompleks yatırımların teşvikine yönelmelidir. Mesela plastik sanayinin kullandığı aramalların Türkiye'de petro-kimya sanayinin kabiliyetinin artırılması ile çözüm aranmalıdır. Çünkü bu tür bir yatırım, teknoloji ağırlıklı bir yatırım olması nedeniyle yeni gelişmekte olan ülkelerin sert rekabetinden koruyabilir. Emek yoğun sektörler, işsizliği azalttığı için daha fazla iş gücü için teşvik edilse de cari açığın önümüzdeki yıllardaki seyri göz önüne alındığında bu endüstrilere rekabet avantajı için otomasyona geçiş teşvik edilmelidir.  Eğer işsizliği azaltmak için sadece iş gücü açısından bu sektörler teşvik edilecekse bu sektörler ileriki yıllarda artan işgücü maliyeti nedeniyle rekabet edemeyecek ve kapanmaları halinde şu anki istihdamı bile sağlayamacaklardır. Bugünleri kurtarmak için bu tür sektörlerin önümüzdeki yıllarını feda etmektense  bu sektörleri gelecek için hazırlamak daha önemlidir. Otomasyon süreci ihtiyaca cevap vermemesi halinde Türkiye'nin yeni gelişmekte olan ülkeler lehine bu tür sektörlerden  çıkması kaçınılmaz hale gelecektir. (*)

4- Türkiye, dış hammadde kaynakları üzerinde belirleyici bir etkiye veya nüfuza sahip değildir. Türkiye başka ülkelerin hammadde kaynaklarına yatırımda yeterince yol alabilmiş değil. Bu konuda da net bir stratejiye sahip değildir. Dış politikasında bu konularda agresif tutum almış değildir. Nadir elementlerde zirveyi tutan Çin, sadece bu madenler için değil endüstrisi için ihtiyaç duyduğu hammadde kaynaklarında arz güvenliği açısından da strateji üretmektedir. Yine ABD ve AB hammadde kaynakları için stratejik yol haritaları üretirken Türkiye'nin bu konularda stratejisi ve politikası belli değildir. Mesela Sudan'ın petrol kaynakları için Çin bu ülkede aktif taraf bile olurken Türkiye'nin dış politika argümanlarını hammadde kaynaklarının temini fazlaca teşkil etmemektedir. Halbuki hammadde kaynaklarına bu denli bağımlı bir ülkenin bu kaynaklar için daha fazla strateji üretmesi gerekmektedir. Emperyalist yaklaşım manasında kastetmiyorum ama hammadde kaynaklarına ulaşım ve fiyat avantajı ile temin konusu Türkiye'nin dış politikasında öncelik arzetmelidir.

5- Türkiye enerji ithalatına bağımlıdır. Türkiye, büyüme ile enerji talebi hızla artan bir ülkedir. Bu talebi kendi kaynakları ile kısa zamanda karşılaması olanaksızdır. Özellikle hidro elektirik kaynaklarının kullanımında atıl kalan veya değerlendirilecek olan  fazlaca bir imkanı kalmamıştır. Doğalgaz ve Petrol fiyatlarının hızla artıyor olması ve Türkiye'ninde bu kaynakları daha fazla tüketecek olması nedeniyle önümüzdeki yıllarda bu kalemlerin faturası çok daha kabarık olacaktır. Hem daha fazla tüketmesinden hem daha yüksek fiyatlardan temin etmek zorunda kalmasından... Halihazırda petrol fiyatlarının 120$ seviyesine ulaşmış olması ve olur da -umarım olmaz- bu seviyede kalması halinde  2012 için bile cari açık ve enflasyonun seyri olumsuz olacaktır. Petrol fiyatlarında her 10 Dolarlık artış, Türkiye'nin cari açığını 4 milyar Dolar artırmaktadır. Enerjide durum kritik iken Türkiye'nin enerji talebine cevap verebilecek Nükleer santraller hala daha niyet aşamasındadır. Hala daha kamoyu ikna etme vb faaliyetler ile gün geçirilmektedir. Her ne kadar Nükleer enerji sevimsiz olsa da Türkiye için enerji kaynaklarında fazlaca bir alternatif bulunmamaktadır. Rüzgar ve Güneş enerjisi gibi çevreci enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar yakın gelecek için enerji talebimize cevap vermekten uzaktır. ( Rüzgar enerjisinin ne kadar çevreci olduğu ayrı bir tartışma konusudur.)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Nükleer Enerji (**)
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, Akkuyu Nükleer Santral Projesinin uygulanması sürecinde, genel olarak nükleer enerji, özel olarak da Türkiye'de nükleer santral kurulmasıyla birlikte yanlış bilgilendirmelerin artması gerekçesiyle, bir bilgilendirme dokümanı yayımladı.(29.02.2012)
Türkiye, 10 bin Megavat (MW) kurulu güce sahip, yaklaşık 80 milyar kilovatsaat (kWh) üretim kapasiteli iki nükleer santral devreye alındığında, yaklaşık 16 milyar metreküp doğalgaz karşılığı ve yıllık yaklaşık 7,2 milyar dolar (yaklaşık 13 milyar lira) tutarında ithalat bağımlılığından kurtulmuş olacak.
Nükleer enerjinin, Türkiye için enerji arz güvenliğinin sağlanması, enerji ithal bağımlılığı ve cari açığın azaltılması bakımından büyük önem taşıdığı belirtilirken, Fransa'nın petrol (yüzde 99) ve doğalgaz (yüzde 97) ithal oranları Türkiye'deki gibi yüksek olmasına rağmen, Fransa'nın enerji ithal bağımlılığının yüzde 50, Türkiye'de ise yüzde 72 civarında olduğuna işaret edildi.
Çalışmaya göre, ekonomik gelişmesine paralel olarak Türkiye'nin elektrik tüketim talebini karşılamak için her yıl 4-5 bin MW'lik bir yatırım yapılması gerekiyor. Türkiye'nin 2023'te kurulu gücünün 110-130 bin Megavat (MW) arasında olması, elektrik tüketiminin ise 500 milyar kWh olması öngörülüyor. Elektrik ihtiyacının karşılanmasında kullanılan doğalgaz ve sıvı yakıtların neredeyse tamamının, kömür yakıtların ise yaklaşık yüzde 30'u ithal. Diğer yandan, hidroelektrik potansiyele ek olarak rüzgar, jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir enerji potansiyelinin tamamı kullanılsa bile 2023 yılına kadar ulaşılacak 500 milyar kWh enerji tüketiminin ancak yarısı karşılanabiliyor.
Akuyyu'da ve Sinop'ta kurulacak nükleer santraller dikkate alındığında, yılda yaklaşık 80 milyar kWh elektrik üretilmesi öngörüldüğü, bu miktarda bir elektriği doğalgaz santralinden elde etmek için 16 milyar metreküp doğalgaz ithalatına karşılık yıllık 7,2 milyar dolar (yaklaşık 13 milyar lira) ödenmesi gerektiğine dikkat çekildi. Çalışmada,''Dolayısıyla, 3 senede sadece doğalgaz ithaline ödenecek para ile Mersin-Akkuyu'da 4 ünite nükleer santral kurulabilmektedir''
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

6- İhracatı artırmak için katma değeri yüksek ürünler ve Moda-Marka konusunda yakın gelecekte çok büyük adımlar atılması çok kolay olmayacaktır. Özellikle Ar-ge ve inovasyon konusunda hem yatırımlar hem yaklaşımlar yeterli düzeyde değildir. Son yıllarda Ar-Ge harcamalarımız çok hızlı artmasına rağmen hala daha % 0,80 Ar-Ge harc./GSYİH seviyesindedir. Yakın gelecekte bir kaç istisna dışında uluslararası markalarımızın olmayacak olmasının muhtemel nedenlerinden insan ve kurum kültürü hakkında inovasyon konusundaki yazımda değinmiştim, bu konu için o yazıya bakmanızı öneririm)
------------------------------------------------------------------------
20 Eylül 2011 tarihinde yayınlanan OECD Science, Technology and Industry Scoreboard 2011 çalışması ülkemizin uluslar arası seviyede yerini ortaya çıkarmıştır. Ülkemiz Ar-Ge harcamalarında OECD ortalaması olan % 2,3’ün çok altındadır. Ar-Ge harcamasının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı üzerinden yapılan değerlendirmede İsrail, %4’ü aşan bir oran ile Ar-Ge yoğunluğu en fazla olan ülkedir.                             ------------------------------------------------------------------------
7Bölge ülkelerinin sanayileşememiş olması Türkiye için fırsattır. Bölgedeki siyasi riskler ise dış ticaretimiz için ciddi riskler barındırıyor. Türkiye imalat sanayi çoğunlukla kaliteli ve ucuz tüketici ürünleri üretiyor olması sebebiyle çevre ülkeler için tercih nedenidir. Bölge ülkelerinin bu tür ihtiyaçları için yeterince sanayileşememiş olmaları Türkiye için avantaj, fakir olmaları da dış ticaretimiz için dezavantajdır.. Diğer yandan S.Arabistan gibi petrol zengini ülkelerin ciddi petro-kimya yatırımları yapıyor olması ilerde bu tür sektörlerde rekabet avantajı olan yeni rakiplerin çıkmasına yol açacaktır. Türkiye bu tür sektörlerde elini çabuk tutarak yeni rakipler gelmeden pazarı doldurmalıdır. Diğer taraftan bölgede siyasi riskler de ihracatımızın potansiyelini tehdit etmektedir.

2023 için yıllık ort. %6 ile büyümemiz halinde ve ihracatın % 10 artması halinde ihracatın ithalatı karşılama oranı aşağıdaki tablodaki gibi oluşsa bile cari açık yine kontrol edilecek seviyeden uzakta görünmektedir. Geçmiş yıllarda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 70'ler seviyesinde nadiren oluşmuştur. Bunun için yine yapısal reformlara ihtiyaç vardır. Turizm gelirlerimiz 50 milyar Dolar seviyesine ulaşsa da zenginleşen Türkiye'nin vatandaşlarının da dış ülkelerde turizm harcamalarının artacağı aşikardır. 


Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda cari açık mı büyüme mi ikilemiyle çok sık karşılaşacağız. Cari açığı kontrol etmeden büyümeye çalışmak krize davetiye çıkarmaktır. Cari açığı kontrol etmek için 2011-2012 için alınan ekonomik tedbirler de büyümeden ödün vermek demektir. Önümüzdeki yıllarda daha yüksek oranlarda cari açık ile karşılaştığımızda büyümeden ödün vermek zorunda kalmamız da 2023 hedeflerine ulaşmamızı imkansız hale getirecektir. Ya ekonomimizde köklü reformlar ile cari açığı yeneceğiz ve bu yolla 2023 hedeflerine varacağız veya eski sistemi kısmi teşviklerle yamalamak suretiyle düşe kalka 2023 hedefleri yerine biraz daha uzağına varacağız.
Çok daha uzun vade de ise,  yıllarca dünyanın en yüksek enflasyonu ile yaşayıp hem büyümesini devam ettirmeyi başarmış hem yıllar sonra enflasyonu kontrol altına almayı başarmış Türkiye'nin yeni ''normali'' dünya rekoru olan bir cari açık vererek büyümenin devam ettirilmesi ile ilgili ekonomi literatürlerinde yeni bir fasıl açmak olabilir...Uzun vadede Türkiye bu sorunu da aşacaktır. Çünkü diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye'nin olumlu yönde kendine has kuvvetli bir dinamizmi var...



---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(*) Rekabet gücümüzle ilgili bir çalışma : http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/yukseler_cari.pdf 
(**) http://www.belgeler.com/blg/2pnf/turkiye-enerji-gorunumu
(**)http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/02/29/nukleerle-7-milyar-dolar-tasarruf-edilecek
http://www.dunya.com/her-100-dolarl%C4%B1k-ithalat%C4%B1n-42-dolar%C4%B1-hammadde_147527_haber.html
Ekonomi bakanlığının girdi tedarik stratejileri ve sektör analizleri içinhttp://www.ekonomi.gov.tr/upload/3C357972-D8D3-8566-4520D57BA85886C4/Girdi%20Tedarik%20Stratejisi%20Sunumu.pdf
http://www.ekonomi.gov.tr/upload/B294AC88-D8D3-8566-45202AF6BBF47BA9/gitessunumu.pdf
http://www.ekonomi.gov.tr/upload/44306471-D8D3-8566-45206A7D09E30E7D/Kimya_Sunum.pdf
Ar-Ge grafiği ve detay için: http://www.turkcadcam.net/rapor/arge-tr/

Bir Memleket Meselesi: Cari Açık-II

I'den devam
2. 2011'de Cari Açıkla ilgili ithalat ve ihracat parametreleri nasıl oluştu? Büyüme ve İmalat sektörü ile korelasyonu?

Dış ticaret açığının % 47.7 artışla 105.9 milyar dolara ulaştığı  2011 yılında,  Türkiye’nin hammadde ithalatı 
% 31.7 artışla 173.1 milyar doları aştı. 2011’de 135 milyar dolara ulaşan toplam ihracat, hammadde ithalatının % 77.9’unu karşılayabildi. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verilerinden yapılan belirlemeye göre, 2011 yılında yatırım malları ithalatı bir önceki yıla göre % 29.3 artarak 37 milyar 268 milyon düzeyine ulaşırken, tüketim malları ithalatı % 20 artışla 29 milyar 692 milyon dolar, hammadde (ara malı) ithalatı % 31.7 artışla 173 milyar 135 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Diğer ürünlerle birlikte toplam ithalat bir önceki yıla göre % 29.8 artışla 240 milyar 833 milyon dolar oldu. İhracat ise bir önceki yıla göre % 18.5 artışla 134 milyar 954 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Türkiye’nin 2011 yılında gerçekleştirdiği 134 milyar 954.4 milyon dolarlık ihracat aynı dönemdeki hammadde ithalatının ancak % 77.9’unu karşılayabildi.                                    
-

Aramal ve Hammadde temininde dışa bağımlılık
(*)Ekonomi bakanı Sn Zafer Çağlayan'ın 14 Şubat 2012 tarihi itibariyle açıkladığı veriler doğrultusunda ithalatımızın yapısına ve ekonomimiz ile ilgili korelasyonuna  bakalım.

İthalatın % 87'den fazlası ara mal ve yatırım malları..Yani büyüme devam edecekse ve üretim artacaksa doğal olarak bu kalemler de büyüyecek.
Yurt içi imalatın ithalata bağımlılığı ise (ithal ara ve yatırımmalı / toplamüretim)  2011 için %43 (2008, 2009 ve 2010 için % 41, % 38 ve % 40 ) Yani yurt içinde 100 dolarlık imalat için 43 dolarlık ithalata ihtiyaç var. Ki bazı sektörlerde ithalata bağımlılık çok daha yüksek seviyededir. İthalat bağımlılık oranı gübre üretiminde % 72, demir-çelik sektöründe % 69, kimyasallarda % 56, motorlu kara taşıtlarında % 51, tekstilde % 43, beyaz eşya ve tüketici elektroniğinde % 40, gemi ve tekne imalatında % 34, mücevherat ve değerli taş sektöründe % 29, demiryolu araçlarında % 27, metal eşyada % 27, makinede % 25, hazır giyimde % 19, mobilyada % 11 olarak açıklandı. 

Türkiye büyüdükçe sanayi ürününe olan talep artacak ve doğal olarak sanayi üretiminde girdi sağlama açısından dışa bağımlı olduğumuzdan ithalatta artacaktır.

İthalat çalışmalarının ortaya koyduğu verilere göre, her 100 dolarlık ithalatın 42 dolarının hammadde, diğer 42 dolarının ise üretimi yetersiz olan ara ürünlerden oluşuyor.

Türkiye’nin en büyük üretim hacmine sahip sektörlerinde “ithalat bağımlılığı” çok yüksek ve önemli bir kısmında bağımlılık oranı Türkiye’nin bağımlılık ortalamasının (%43) üstünde seyrediyor… Bunlar arasında motorlu kara taşıtları (%51), demir-çelik (%69) ve tekstil (%43) sektörleri ilk sırada dikkati çekiyor. Türkiye’de imalat sanayinde bağımlılık ortalaması %40; Türkiye büyüme ortalamasının üstünde büyüyen sektörlerde bağımlılık oranı %50.2 ve Türkiye büyüme ortalamasının altında büyüyen sektörlerde bağımlılık oranı %25.7. O halde, Türkiye ithalatı daha fazla yapan sektörler sayesinde büyüyebiliyor! Ve Türkiye daha fazla büyüdükçe, daha fazla dış ticaret açığı veriyor!
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yerli ve ithal malların göreceli fiyatları (dış ticaret hadleri) hariç tutulduğunda, üretimin  ithalata bağımlılık oranını  şekillendiren iki temel dinamik bulunmaktadır. Bunlardan  birincisi sektörlerdeki firmaların ithal girdi kullanımına yönelik eğilimleri, ikincisi ise ithal  girdi bağımlılığı farklı olan sektörlerin (veya firmaların) büyüme oranlarıdır. Firmaların  daha fazla ithal girdi kullanımına yönelmesi ve/veya ithal girdi  bağımlılığı yüksek  sektörlerin diğerlerinden daha hızlı büyümesi durumunda ekonomi genelinde ithalata bağımlılık oranı artacaktır. Tersi durumda ise ithalata bağımlık oranı gerileyecektir. (**)
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İç pazarımızın ithalata bağımlılığı 
210 milyar dolarlık ithal ara/yatırım malı ithalatının 152 milyarı iç pazar için yapılan üretimde, 58 milyarı ihracat üretimi için kullanılıyor. İthalatın dörtte biri tekrar ihracata dönerken yaklaşık dörtte üçü (%72'si) iç pazarda tüketilmektedir.
2009 yılı- İthalatı teşvik eden faktörler 
Buna göre, sanayinin yurt içi satışlarındaki her bir birimlik artışın, ithal girdi miktarını 0.38 birim artırdığı tespit edilmiştir. İmalatın iç pazar bağımlılığı yurt içi satışların toplam üretim içindeki payı (%) ile ölçülmüş ve %66 olarak bulunmuştur. (2008, 2009 ve 2010 için %62, 64 ve 66 civarında hesaplanmıştır). Yurt içi satışların payındaki artış, yurt dışı satışların payındaki azalış anlamına gelmektedir. Sanayi üretiminden ihracatın aldığı pay % 34 civarında (2010: %33)


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Öte yandan, ara ve yatırım mallarının yurt dışından daha ucuza elde edilmesinde, döviz kuru  gelişmelerinin yanında, Çin ve Hindistan gibi ülkelerden ucuza temin imkanı, Gümrük Birliği’ne geçiş ve dahilde işleme rejiminin (sadece ara malları için)de etkili olduğu öne sürülmüştür. Birçok firma, Çin ve Hindistan gibi ucuz emeğe sahip ülkelerde üretim ölçeğinin büyük olması (ölçek ekonomisi avantajı), işgücü, enerji, kira, vergi ve sosyal güvenlik primi gibi maliyet unsurlarının düşüklüğü, kamu ve yarı kamu niteliğindeki firmalarca sağlanan ucuz hammadde ve ara malı imkanı gibi nedenlerle önemli maliyet avantajının bulunduğunu ve bu avantajın sadece kur düzeyinin farklı gelişimiyle giderilmesinin güç olduğunu vurgulamıştır. Döviz kuru gelişiminin ithal ara malı kullanımını teşvik ettiği yönündeki görüş ağırlıkla tekstil-giyim-deri-ayakkabı gibi görece emek yoğun sektörlerdeki firmalar tarafından dile getirilmişti(**) 
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Döviz kurunun son aylarda yükselmiş olsa da düşük kur nedeniyle geçmişte kaybedilen aramallardaki üretim kapasitesini tekrar yerine koymak kolay olmayacaktır. Halbuki döviz kuru geçmişte de 1,8 $/TL  seviyesinde dengelenebilirdi. Kurun düşük tutulması ara mallarda rekabet avantajı bırakmamış, sektörleri dış kaynak kullanmaya yöneltmiştir. Öte taraftan döviz kurunun daha yüksek seviyelerde olması da cari açıkta kalıcı iyileşme sağlamayacaktır. Çünkü Türkiye'nin birçok hammadde ve aramal talebi tercih değil zorunluluktur. Yurt içinden temin edilemeyen hammadde ve yurt içinden temin edilme olanağı olmasına karşın aramallarda bazı ürünlerin yurtiçi üretim kalitesinin yetersiz olması gibi nedenlerle ithalata bağımlılık devam edecektir.
Enerjide dışa bağımlılık
Türkiye’nin toplam enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 44’ü petrolden sağlanmaktadır. Ancak son yıllarda doğalgaz kullanımının artması bu oranın biraz düşmesine neden olmuştur. Türkiye’nin petrol ihtiyacının yüzde 90’ı ithalat yoluyla karşılanırken ülkenin toplam ithalatının yaklaşık yüzde 9’unu ham petrol oluşturmakta ve GSYİH’nın yüzde 2,27’si petrol ithalatı için harcanmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de ithal edilen petrol miktarı biraz dalgalanma göstermekle birlikte, ortalama olarak 23-24 milyon ton dolayında gerçekleşmiştir.




Devam edecek...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(*)İthalatın dağılımı: http://www.ankarastrateji.org/print/yazar/doc-dr-sevket-tuyluoglu/ithalata-bagimlilik
(*) http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/02/14/ithalatin-rontgenini-cekti

Bir Memleket Meselesi: Cari Açık-I


Bu cari açık meselesi ileriki yıllarda çok daha baş ağrıtacak gibi duruyor. Özellikle 2023 vizyonundaki hedefler göz önüne alındığında, bu hedeflere giden yolun önündeki en önemli engel bana göre...Ve büyümeye odaklanan bir hükümetin- ki her ülke ekonomisini büyütmek ve refahını artırmak ister- bu yıl büyümeyi frenlemesi, cari açık sorununu yenemediğimizin göstergesi..Tıpkı bir futbol takımının defansının sağlam olmadığını anlayınca rakibe atak yapmak yerine defansa çekilmesi gibi..Ama gol atmadan da galip gelinmiyor...Yani 2023 vizyonuna gideceksek bu cari açık meselesine mutlak çözüm bulmak zorundayız. Yoksa iki ileri bir geri tarzında büyürüz. Cari açık kontrolden çıktı, büyümeyi düşür ...Nitekim hızlı büyümeyi düşürebilmek, iç tüketimi sınırlayabilmek ve bu yolla  ithalattaki hızlı büyümeyi kontrol altına alabilmek ve cari açığın önü kesebilmek için MB'nin kredi genişlemesini yavaşlatmaya yönelik tedbirlerini artırması ve yine döviz kurunun 1,5 TL den 1,8 TL seviyesine çıkması ile cari açıktaki hızlı büyüme nispeten dengelenmiş oldu. Fakat önümüzdeki yıllarda büyümenin tekrar % 8'leri bulması ile aynı tablo tekrar geri gelebilir.

Kredi Büyümesi

Ekonomimiz üzerinde demoklesin kılıcı gibi duran bu sorun her nüksettiğinde büyümeyi düşüreceksek hedefe nasıl varacağız? Ki nasıl olsa cari açık bir şekilde finanse ediliyor deyip büyümeye odaklanmakta mümkün değil..Çünkü büyüdükçe cari açıkta büyüyor, finansman ihtiyacı da..Ya ilerde finansman sıkıntısı çekersek ne olacak o zaman? Belki cari açık tek başına krizlerin tetikleyicisi olmadı ama diğer risklerle beraber birleşince bir anda ekonomileri tepetaklak etmeye yetiyor. Yani çoğunlukla tek başına varlığı, ekonomilerde kırılganlığı artırdığı için diğer riskler de artınca kriz için katalizör işlevi görüyor. Bütçe açığı + Cari açık = Kriz veya İç siyasi riskler + Cari açık = Kriz, dış ülkelerde riskler,komşu ülkelerle gerginlik + Cari açık = Kriz gibi...Çünkü böyle durumlarda risk arttığı için finansman sıkıntısı çekilir ve cari açığın finansmanı çok zor hale gelir...

2023 Hedeflerine yapısal reformlar yapmadan şu anki ekonomik yapıyı büyütmek suretiyle ulaşmak mümkün mü?

GSMH-2023  : 2 trilyon $ (2014: 1 Trilyon $)
İhracat-2023 : 500 milyar $ (İthalat : 500 milyar $- ?)

2000-2008 arasında GSYİH neredeyse üçe katlandı.(2000: 267 milyar dolar. 2008: 742 milyar dolar ) Yani geçmişte de cari açık sorunu vardı ve buna rağmen büyüdük..Önümüzdeki yıllarda da cari açık sorununa rağmen büyümeyi sürdürebilir miyiz? Ekonomimiz önümüzdeki 12 yıl içinde mevcut yapı ile tekrar ikinci kez üçe katlanabilir mi? 2011 GSMH 750 milyar$ civarında gerçekleşecekse 2023 sonunda 2 trilyon$ GSMH'ye ulaşmak için, 12 yıl içinde ekonomimiz 2,67 katına çıkmalıdır, bu da yıllık % 8,5'lik bir büyüme gerektirecektir.

2023 vizyon hedefleri ile dış tıcaretimizin şimdikinin 2,67 katına ulaştığını göz önüne alırsak böyle bir tabloda mevcut ekonominin rasyoları 2,67 ile çarpılması halinde çıkan tablo sürdürülebilir olacak mı? Daha doğrusu şu anki rasyolar bu haliyle 2,67 katına ötelenebilir mi? Bence cari açık ve ithalatın şu anki yapısı itibariyle rakamları 2,67 katına çıkarmak mümkün değil..Çünkü ekonomimiz bu haliyle büyümeye devam ederse eninde sonunda cari açık büyümeyi frenleyecek ve bu hedeflere şu anki ekonomik yapıyla ulaşmak mümkün olmayacak...Ya büyüme düşecek, o zaman hedefe ulaşılamayacak..Büyümeyi düşürmeden ulaşmaya çalışmakta el freni çekili araçla ralli yapmaya çıkmak gibi..O zaman ekonomide çok köklü yapısal reformlara ihtiyaç var...
  1. Cari açık nedir ve 2011'de görünüm
  2. 2011 de ihracat-İthalat ve ekonomik yapının analizi
  3. 2023 Projeksiyonu

Cari Açık/GSMH
Historical Data Chart

1. Cari açık nedir ve 2011'de tablo nasıl oluştu?

Önce cari açık ne demek, ona bakalım..Her ülke dış dünya ile ihtiyacı gereği veya daha fazla kazanmak için döviz alış verişinde bulunur. Bu döviz alış verişi, dış ticaret ile olur, hizmet alım-satımlarıyla veya portföy yatırımı vb sermaye hareketleriyle...

(*)Cari denge = (Mal ihracatı gelirleri + satılan hizmetlerden sağlanan gelirler + diğer gelirler) – (mal ithalatı giderleri + satın alınan hizmetlere ödenen giderleri + diğer giderler) +/- cari transferler 
Bu denklem negatif ise cari açık, pozitif ise cari fazla demektir. Mal ihracatı ve mal ithalatı arasındaki farkta dış ticaret dengesidir.
[Hizmetler; ulaştırma, turizm, haberleşme hizmetleri, inşaat hizmetleri, sigorta hizmetleri, mali hizmetler, kişisel, kültürel hizmetler gibi kalemlerden oluşur. Bunları yabancılara sunduğumuzda gelir, onlardan aldığımızda gider olur. Diğer Gelirler; doğrudan yatırım, portföy yatırımları ve diğer yatırımlardan elde edilen faiz, hisse geliri, kâr payı, gelir gibi tutarları içermektedir. Bu gelirleri yabancılardan elde ettiğimizde gelir, yabancılara ödediğimizde gider yazarız. Cari transferler (Karşılıksız transferler); örneğin yurtdışındaki işçilerimizin gönderdiği paralar bu kategoriye girer. ]

Türkiye’nin 2011 yılı ödemeler dengesi sayıları şöyledir (milyar dolar):
İhracat: 143,5
İthalat: 232,9
Hizmet Gelirleri: 39
Hizmet Giderleri: 20,7
Diğer Gelirler: 4,0
Diğer Giderler: 11,7 
Cari transferler: 1,7
Şimdi bunları yukarıdaki denklemlerde yerine koyarak dışticaret dengesini ve cari dengeyi bulalım:
Dışticaret dengesi = 143,5 – 232,9 = - 89,4 (Türkiye 2011 yılında toplam 89,4 milyar dolar dışticaret açığı vermiştir.)
Cari denge =  (143,5 + 39 + 4) – (232,9 + 20,7 + 11,7) + 1,7 = (186,5) – (265,3) + 1,7 = 77,1 (Türkiye 2011 yılında toplam 77,1 milyar dolar cari açık vermiştir.)
Cari açığı GSYH’ya (OVP’ye göre tahminen 781 milyar USD) böler ve 100 ile çarparsak cari açığın GSYH’ya oranını yüzde 9,9 olarak hesaplamış oluruz. 

2011 yılında Cari açık nasıl finanse edildi?

Bir ülkeye finansman olarak giren yabancı kaynaklar başlıca şu şekillerde girer: (1) Doğrudan yatırımlar (yabancı bir şirketin Türkiye’de fabrika, şirket, banka, alış veriş merkezi vb kurmak üzere ya da yabancıların Türkiye’de gayrimenkul almak üzere getirdiği dövizler.) (2) Portföy yatırımları (yabancıların tahvil, bono, hisse senedi veya borç senedi almak üzere getirdiği dövizler.) (3) Diğer yatırımlar (şirketlerin aldığı ticari krediler, bankaların aldığı sendikasyon kredileri, IMF kredileri ve yabancıların bankalara yatırdığı mevduat gibi nedenlerle gelen dövizler.) (4) Rezerv varlıklar (Merkez Bankası’nın döviz rezervlerindeki değişimi gösterir.) (5) Net hata ve noksan (nedeni bilinmeyen ölçüm ya da kayıt dışı giren ya da çıkan dövizler.)


2011 yılında bu kalemlerin durumu şöyledir (milyar dolar)
Doğrudan yatırımlar (net):         13,4  
Portföy yatırımları:                      22,1 
Diğer yatırımlar:                          27,3 
Rezerv varlıklar:                            1,8 
Net hata ve noksan:                     12,5 
Toplam:                                        77,1

Cari açığın ihracat- ithalat yani dış ticaret açığından kaynaklandığı çok açık. İhracatın ithalata bu denli bağımlılığı ve ithalatın büyümeyle paralel artıyor olması nedeniyle önümüzdeki yıllarda ekonomik büyümenin devam etmesi halinde cari açığında artacağı aşikar..

Devam edecek...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(*) Cari açık ile ilgili tanımları ve 2011'deki görünümü: http://www.mahfiegilmez.com/2012/02/771-milyar-dolarlk-cari-acg-nasl.html
Tablolar için: Ekonomi Bakanlığı Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü

2 Mart 2012 Cuma

Tebessüm...

...
Tebessüm, çiçeklerin gamzesidir..Papatyanın gülen gözlerinde sevincin, orkidenin hafif mağrurluğunda istihzanın, nergisin en umursamazlığında neşenin, nilüferin nemli yanaklarında hüznün, akasyanın dökülen gözyaşında sitemin, gülün kızaran dudaklarında aşkın izini taşır.

Bazen tebessüm, hatırlandıkça  güzel anılar, bir demet yasemendir, kurumuştur eski bir defter içinde.
Bazen tebessüm,  bir buket beyaz gül ve lilyum, iner merdivenlerden  beyaz gelinlikler içinde...
Bazen menekşesidir mütevaziliğin.
Bazen zerafetidir zambakların.
Bazen zoraki tebessümdür, mor bir krizantemdir, ağlıyordur.
Kıskançlık gizlenmiştir belki, kimi için petunyadır kimi için sarı glayör.
Ve bazen öfkeli tebessümdür kızgın karanfil!

***
Tebessüm, en güzel ve en anlamlı anların fotoğrafıdır..En güzel tarifi bir çocuksu gülümsemedir.
Ve çoğunlukla ansızın gelir..Kendiliğinden belirir. Eğer değilse istihza dolu ve değilse öfkeli..
Sinsi ve çatık kaşların tebessümü saf değildir, bu yüzden sevmem!
Hüzünlü tebessüm, yaşanmışlıktır, eski fotoğraf albümlerinde yahut eski güzel anlar hatırlandığında belirir.
Dostlarla eski günlerden söz açılınca, hepsini çevreleyen, hepsinin yüzünde bir  özlemin hikayesidir.
Bazen hüzünlü tebessüm, kırıktır, buruktur, sitemdir...
Karşılıksız aşkın, aşkına bakışıdır.
Ne olurdu görsen beni...Ne olurdu sevsen benidir.
Kanayan bir kalbin ifadesidir, onu da istemem..

***
Oysa kalplerden sevginin ılık ılık akmasıdır en güzel tebessüm.
Etraftan habersiz, oyuncuklarıyla oynayan bir çocuğa, bir annenin uzaktan bakışıdır...Bir çocuk konuşur, tüm günün hikayesini..vır vır vır, dır dır dır..Bir baba dinler öylesine..Ama bakışlarından bir tebessüm akar.
İhtiyarlamış kalplerde bile taze durur, ölümsüz bir kelebek gibi yaşlıların gönlünde uçar..Yılların eskittiği o yüzlerde, o kırışıklıklar üzerine konan bir kelebektir o...

Gözlerin ve kalbin konuşmasıdır..Kısa ve öz..Sayfalar yerine bir tebessüm yeter..

Tebessüm çözer öfkeyi, kızamazsın, istesen bile.
Haylazlığında belirir bir çocuk yüzünde, büker boynunu süt dökmüş kedi gibi, sanırsın masumdur, halbuki içten içe fıkırdar.
En saf hali, bir çocuk neşesinde, çocuksu gülümsemedir... En katı kalpleri bile yumuşatan..En çatık kaşlara, en beton yüzlere atılan bir çiçektir o..Kucağında bir çocuk, saçı sakalı ile oynarken, eli kanlı diktatörleri bile gülümseten.

***
En güzel tebessüm, kalpten kalbe gülümsemedir, belirir gözlerde ve yüzlerde..Aşkın anlamıdır o..
Bazen mahçup, bazen utangaç.
Görüldüğünde tanınır hemen..

Kavuştuğunda aşkın, sevdiğin sevene, sevenin sevdiğine, en güzel ve en özel halindedir tebessüm.
Karşılıklıdır ve en sevdiğim...
Tüm dünya çiçeğe keser, güneş parıldar, rüzgar fısıldar...
Denizler menekşe, gökler menevşe... Yeryüzü, yasemen, erguvan.
Dallarda güvercinler, en güzel şarkılarını söyler...
Yare sunulan bir çiçek demetinde, vuslatın ifadesidir tebessüm...

***
Tebessüm bedavadır. Hem sadakadır.
Öyle buyuruyor Hz. Peygamber. Bir müminin mümine tebessümü sadakadır.
Hem tebessüm, tehlikeli değilim ben demektir. Benden sana zarar gelmez.
İçten gelen tebessüm her yüze yakışır, her fotoğraf karesinde güzel durur.
Ve bir ömre bedeldir.

Esirgemeyin tebessümünüzü, ne var yani, bir tebessüm etsen...
Tüm yüzlerde bir çiçek açarsa hayat daha güzel !
Tebessüm, çiçeklerin gamzesidir.
Her gülümsediğinde bir çiçek açar.
.
.
.
Eksilmesin kalbinizden sevgi, gönlünüzden huzur, yüzünüzden tebessüm...
Kalpten gülümse.
Bir tebessüm et, durma öyle...

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Şimdiye kadarki en güzel yazımın bu olduğunu düşünüyorum... Yazarken bana da huzur verdiğindendir herhalde...

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.