• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

27 Aralık 2011 Salı

Avrupa Bu Krizden Çıkabilecek mi ?-II

I'den devam
Gelişmiş ülkeler bu durumdan rahatsız değillerdi..Üstelik mutluydular..Gelişmekte olan ülkelerin iç pazarı da büyüyordu..Ve bu ülkelerin kendi iç tüketimi de arttıkça, bu ülkeler daha fazla yatırım yapıyorlardı..Yatırım malları, üst düzey teknoloji ve mühendislik becerisi isteyen ürünlerdi..Katma değeri yüksek bu ürünleri, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere daha fazla satabiliyor ve bu dalda sanayileri daha fazla istihdam yaratabiliyordu..

Basit ama temel sanayiler, hem hammalıktı hem de çevreyi daha fazla kirletiyordu..Üstelik bir dokuma tezgahı satılarak ihtiyaç duyulan kumaş rahatlıkla tedarik edilebiliyordu..Know-How ürünlerde kar marjı yüksek olduğundan gelişmiş ülke sanayileri daha fazla kar üretebilir noktadaydılar..Bu sektörlerde çalışan iş gücü daha kalifiye olduğundan daha yüksek ücretler kazanılıyordu..Basit ve temel ürünler üreten firmaların kapanması işsizliğe yol açmıyor, o firmalardan boşalan iş gücü, yatırım malları üreten sanayilerde daha iyi şartlarda iş buluyordu..Kapanan firmaların kimi kalifiye çalışanları ise gelişmekte olan ülke sanayilerinde danışman olarak çalışma şansı buluyor ve daha fazla kazanıyordu..Artık gelişmiş ülkeler hammallıktan kurtulmuşlar, daha yüksek katma değerli ürünler üreterek daha fazla kazanmanın yolunu bulmuşlardı..

Öte yandan gelişmekte olan ülkelerde sermaye birikimi artıyordu..Toplumsal katmanlar arasında geçiş hızlanmıştı..Her geçen gün daha fazla insan, bir alt tabakadan üst tabakaya geçiyor,üst katmana geçebilen zengin sayısı artıyordu..

Gelişmekte olan ülkeler henüz teknoloji üretemiyordu..Kalite Avrupa'da idi..Gelişmekte olan ülkelerin zenginleşen sınıflarınında kaliteli ve lüks tüketime ihtiyacı vardı..Avrupa sanayisinin üst segment, lüx ürünlerine artan bu yeni talep bu sektörleri de daha karlı hale getirdi..

Sonrasında gelişmekte olan ülkelerin teknoloji becerileri arttıkça, gelişmiş pazarların bu ''marka ''ürünleri de gelişmekte olan ülkelerde üretilmeye başlandı..Artık gelişmiş ülkelerin para kazanması daha kolaydı..Fazla bir emek sarfetmeden, bu ''marka'' ürünler o ülkelerde üretiliyor, üzerine ''marka'' vurularak fiyat katlanarak pazarlarda yerini alıyordu..Üstelik bu ''marka'' ürünlerin bir kısmı, gelişmekte olan ülkelerin kendi iç pazarında da çok karlı bir şekilde satılabiliyordu..

Artık gelişmekte olan ülkelerin yan sanayileri, gelişmiş ülke yan sanayileri ile aynı kalite de mal üretecek düzeye erişmişti..Motor blokundan civataya kadar bir çok ürün, gelişmiş ülke sanayileri için istenilen kalitede üretiliyordu..Gelişmiş ülkelerde yan sanayilerde kapanmaya başlamıştı,..Yan sanayi ürünlerini bir araya getirerek, esas ürünü üreten ana üreticiler, montaj sanayi olarak hala gelişmiş ülkelerde  üretim yapıyordu..

Fakat gelişmekte olan ülkelerin sanayileri , esas kar merkezinin tedarikden ziyade adına üretim yapılan firmanın yani  pazarda kendi markası ile üretim yapan nihai satıcı da olduklarını görüyorlardı..Diğer yandan kendi iç pazarlarının da benzer ürünlere ihtiyacı vardı ve bu pazarın Avrupa ile aynı kalite ürünü tüketebilecek bir orta sınıfı henüz yoktu..Bu üreticiler, kendi markaları ile daha alt kalite ürünleri, kendi iç pazarları için üretmeye başlamışlardı..Veya tedarikçisi oldukları firmaların yan markalarını üretmeye başlamışlardı..Bu konuda becerileri arttıkça artık ''Avrupa kalite'' üreten Avrupalı üretici için, onun adına tüm ürünü üretim satmaya başladılar..Zaman sonra bu firmalar ya kendi markaları ile artık gelişmiş pazarlara girdiler veya adına üretim yaptıkları firmayı satın alarak bu pazarlarda kendi adına üretim yaparak satan bağımsız üreticiler oldular..

Öte taraftan, bu gelinen süreç hala gelişmiş ülkeler için sıkıntı değildi..Hala üst düzey know-how gerektiren yatım mallarını yine kendileri üretiyordu..

Gelişmiş ülkelerde çok büyük sermaye birikimi vardı. Hızla kalkınma sürecine giren gelişmekte olan ülkelerin ise sermaye açığı vardı.. Ve bu ülkelere, gelişmiş ülkeler, yüksek faizle para satıyordu..Böylelikle bu ülkelerin hızlı gelişiminden ekstra pay alabiliyorlardı..Bu ülkelerde firmalar satın alınıyor veya gelişmekte olan ülke borsalarında bu ülke firmalarının hisseleri çok ucuzdan alınıyordu..Gelişmekte olan ülkelerde kalkınma giderek hızlanıyordu..Devlet bütçeleri büyüyor, ülkeler daha büyük alt yapı yatırımları yapıyor, daha fazla borçlanabiliyordu..Böylelikle bu ülkelere hızlı bir sermaye akışı başlamıştı ve gelişmiş ülkeler, paradan para kazanma dönemininde keyfini sürüyordu..

Bu süreçte gelişmekte olan ülkeler, yeni dinamiklere bazen ayak uyduramıyor ve ekonomik krizlerle karşılaşıyorlardı..Hızlı büyüme, plansız kapasite artışları, balon yaratıyor sonrasında bu durum krizlerlere dönüşüyordu..Ödeme krizleri ile karşılaşınca ekonomiler hızla daralıyor ve bu ülkeler paralarını devaüle etmek zorunda kalıyorlardı..

Fakat bu krizleri çabuk atlatabiliyorlardı..Genç bir nüfusları ve öte yandan ağır bedel ödemeye alışkın toplumsal kültürleri, bu krizlerden bir kaç yıl içinde çıkılmasına olanak veriyordu..Üstelik ürün gamlarında, gelişmiş ülkelerle rekabet halinde değillerdi..Kendi kulvarlarında, kendi gibi ülkelerle rekabet ediyorlardı..Gelişmiş ülkelerin, aynı ürünlerde rekabet etme olanakları zaten kalmamıştı..Zira gelişmiş ülkeler hala daha üst düzey ürünler üretiyor ve bu ürünlerdeki beceriye  gelişmekte olan ülkeler henüz erişememişlerdi..

Yatırım Malları Üretimi Dönemine Geçiş

Gelişmekte olan ülkelerde artık güçlü bir yan sanayi vardı ve ana üretim makinalarının kendisi dışında komponentleri ve çeşitli tamamlayıcı ekipmanları üretilmeye başlanmıştı..Hatta bu ürünleri, ana ekipman üretici olan Avrupalı firmanın kendisi  bile tercih ediyordu..

Fakat gelişmiş ülkeler için ilk ciddi kırılım bu süreçte ortaya çıkmaya başlamıştı..

Gelişmekte olan ülkelerin iç pazarlarının, orta sınıfının  ''Avrupa kalite'' ürüne ihtiyacı yoktu ve bu nedenle iç pazar için üst kalite mamül üretmeye gerek yoktu..O yüzden üst kalite mal üretmek için dizayn edilmiş ''Avrupa kalite'' yatırım mallarına da gerek yoktu..Daha alt düzey mamül üretebilmek için daha alt düzey yatırım malları, üretim makinaları ile bu üretim pekala yapılabilirdi..Artık bu ülkelerde de, ihtiyaç duyulan bir yan sanayi ve belli çapta makinalar üretebilecek bir makina sanayi  vardı..Ve bu ülkeler nihayet, kendi hedef pazarlarına yönelik üretim yapabilecek yatırım malları üretmeye başladılar..Artık tüm üretim için yatırım mallarının tamamı gelişmiş ülkelerden ithal edilmiyordu..Kendi pazarları ve Afrika vb pazarlar için kendi üretim makinalarından üretim yapıyor, sadece gelişmiş ülke pazarlarına üretim için o ülkelerin yatırım mallarını satın alıyorlardı...

Kısacası artık gelişmekte olan ülkeler hammade-basit ve temel sanayi ürünleri-ara mallar-fason ama  nihai ürün- kendi adına nihai ürün döneminden yatırım malları üretme dönemine girmişlerdi..

Artık gelişmiş ülke sanayilerini kaçabileceği daha üst segment kalmamıştı..Gelişmekte olan ülke endüstrileri, yeni evrelere geçtikçe, gelişmiş ülke sanayileri bir üst segmente geçiyor ve istihdam yaratmaya, daha fazla katma değer yaratıp daha çok kar etme olanaklarını sürdürüyorlardı..

Gelişmekte olan ülkelerin iç tüketimi arttıkça hammadde fiyatları artıyordu..Fakat gelişmiş ülkeler, fazla hammadde tüketen basit ve temel sanayi ürünleri üretimini zaten bıraktıklarından hammadde fiyat artışından fazla etkilenmiyorlardı..Çünkü yeni sanayileri daha az hammadde ile daha  yüksek teknoloji ürünü üretebilen sanayiler idiler..Yani üst düzey ekipman üretiyorlardı..Çok daha az üretim ile daha çok kazanma döneminde idiler..

Fakat artık bu segmentte de yalnız değillerdi..Ve rekabet çetinleştikçe hammadde fiyat artışlarından iş gücünün pahalılığına kadar artık her faktör zorlayıcı olmaya başlamışdı..Ne kadar verimlilik artışı ile bu süreci kompanse etseler de, gelişmekte olan ülke sanayileri hızla aşama kaydediyor ve yine bu segmentlerde de fiyat baskısı oluşturuyorlardı...

....devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.