• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

8 Mart 2012 Perşembe

Bir Memleket Meselesi: Cari Açık-III

II'den devam
3-Cari açık sorunu, Türkiye'nin 2023 Vizyonundaki hedeflerine ulaşmasını  sekteye uğratır mı?

2023 hedeflerine ulaşmak için ekonomimizin 2 trilyon Dolar GSMH için  her yıl ort. % 8,5 (2012 %5) büyüdüğünü ve 500 milyar Dolar ihracat hedefi için de ihracatın her yıl %11  büyüdüğünü farzedelim. İhracatın ithalatı karşılama oranının her yıl arttığını -2012'de çok hızlı arttığını-, hizmetler dengesinin -geçen yıllara bakıldığında pek değişmemiş olmasına karşın- her yıl arttığını, gelir dengesinin de makul seviyede büyüdüğünü kabul edersek -yani her kalem ideal hale gelirse- tablo aşağıdaki şekilde oluşacaktır. Cari açık için % 5-7,5 aralığında sürdürülebilir kabul ediyoruz. [2011(*) ihracatı 134,9 milyar dolar, ithalatı 240,8 milyar dolar yerine 143,5 ve 233 milyar dolar olarak kullandım. İlk yazıda 2011 cari açık hesabında da böyle aldığımız için ve cari açık hesabında ithalat, cıf olarak değil fob olarak alınıyor. Dış ticaret açığı 105 milyar dolar olmasına karşın cari hesapta bu kalem 89 milyar dolardır.. vb.] Tabloda rakamlar milyar dolar olarak okunmalıdır.


Bu tablo mümkün mü?
2023 GSMH hedefi, her yıl, yıllık ort. % 8,5 büyüme ile ancak ulaşılabilecek bir hedeftir. Yıllık büyüme hedefine ulaşılsa bile bu büyüme oranlarının oniki yıl boyunca sürdürülmesinin önündeki en büyük engel Cari açık meselesi olacaktır. Mevcut ekonomik yapının yapısal dönüşüm yapmadan yüksek hızda büyümesine devam etmesi halinde, cari açıkta büyümeye devam edecek, finansmanı daha zor hale gelecek ve finansman sıkıntısına düşüldüğünde de ekonomiye sert fren yaptıracaktır. Mevcut yapının değiştirilmeden sadece mevcut yapıyı teşviklerle tamir edip yamalamak, önümüzdeki 2-3 yılı kurtarabilir ama sürdürülebilir değildir. Cari açığın kaynağı dış ticaret dengesidir. Bu dengesizliğin sebebi ithalatın ihracattan çok daha fazla olmasıdır. İthalatın büyüme oranı, Türkiye'nin büyüme oranıyla, ihracatın büyüme oranına göre çok daha yüksek oranda koreledir. İhracat, pazar bulma sorunudur ve ne kadar artıp artmayacağı belli değildir. Öte taraftan Türkiye büyüdükçe ithalatı daha hızlı artmaya devam edecek. Bu nedenle yukarıdaki tabloya  ulaşılması bugünkü yapıyla olanaksızdır. İhracatın ithalatı karşılama oranını çok hızlı bir biçimde % 70'lerin üstüne atmak kolay bir hedef değildir. Ekonomimizin yani hem iç pazarımızın hem ihracatımızın kendisinin bu denli ithalata bağımlılığı buna engel teşkil edecektir. İthalatı sınırlamamız da oldukça zordur. Çünkü

1- Türkiye endüstriyel hammaddesi bol bir ülke değildir. Ekonominin 2,65 katına büyümesi halinde imalat sektörünün hammadde talebi artacaktır. 1980'li yıllarda her Türk gencine öğretilen Türkiye'nin hammadde açısından çok zengin potansiyeli olduğu tezi, 2000'li yılların ortalarından itibaren çökmüştür. Nitekim aynı algı ile devam edilmesinden dolayı geçmişte bugünleri öngören net senaryo çalışmaları yapılmamış ve buna uygun stratejiler geliştirilememiştir. Yılda 5 milyon ton çelik üreten bir sanayi için Türkiye'nin demir cevheri yatakları oldukça yeterlidir ama yılda 35 milyon ton üreten bir sanayi için ne kadar yetersiz olduğu ancak bu büyümeden sonra anlaşılmıştır. İthalatın dağılımı ve neler yapılabileceğine ilişkin çalışmaların 2010'lu yıllarda daha yeni başlamış olması, bugünler için dünden herhangi bir senaryo veya strateji çalışmasının yapılmadığının kanıtı... Türkiye tarım sektörü için oldukça elverişli konumdadır. Onun haricinde sanayisi için hammadde kaynağı yetersizdir. Her halukarda Türkiye hammadde ithalatına devam edecektir.

2- Hammadde fiyatları tüm dünyada artmaya devam edecek. Bu Türkiye için ek yük getirecektir. Gelişmekte olan ülkelerin hızla artan hammadde ihtiyacı ve muhtemelen önümüzdeki 10 yıl içinde  uyanmaya başlayacak olan Afrika ekonomilerinin de bu talebe dahil olacak olması hammadde kaynaklarına olan talebin daha da artmasına yol açacak. Hammadde kaynaklarının üretimi  sınırlı artarken talep çok daha hızlı artacak ve aradaki fark fiyatlara yansıyacak. Üstelik hammadde üretim maliyetlerinin de artıyor oluşu fiyat artışında bir diğer etken olacak..

3- Aramal ithalatı artmaya devam edecek. Türkiye cari açıkla baş edebilmek için aramalların Türkiye'de üretimini teşvik etmeyi planlaması oldukça doğru bir çözümdür. Fakat bu planın daha çok emek yoğun sektörlere yönelmesi problemi çözmeyecektir. Emek yoğun sektörlerde iş gücü maliyetinin düşürülmesi ile rekabet gücü elde edilmesi sürdürülebilir değildir. Çünkü 2023 vizyonunda 2 trilyon $ GSMH hedefleyen bir ülkede muhtemelen kişi başı gelir 20.000 $ seviyesi veya üstü olacaktır. Böyle bir durumda asgari ücretinde muhtemelen şimdiki seviyenin çok üstünde oluşacağı açıktır. Yani ülke zenginleşirken işçilik ücretleri de yükselecek ve iş gücü maliyetlerini en az iki katına çıkaracaktır. GSMH artarken asgari ücreti diğer gelişmekte olan daha fakir toplumlarla rekabet edebilecek düzeyde tutmak imkansızdır. Aramalların üretimi ilk hammaddeden üretimi hedefleyen kompleks yatırımların teşvikine yönelmelidir. Mesela plastik sanayinin kullandığı aramalların Türkiye'de petro-kimya sanayinin kabiliyetinin artırılması ile çözüm aranmalıdır. Çünkü bu tür bir yatırım, teknoloji ağırlıklı bir yatırım olması nedeniyle yeni gelişmekte olan ülkelerin sert rekabetinden koruyabilir. Emek yoğun sektörler, işsizliği azalttığı için daha fazla iş gücü için teşvik edilse de cari açığın önümüzdeki yıllardaki seyri göz önüne alındığında bu endüstrilere rekabet avantajı için otomasyona geçiş teşvik edilmelidir.  Eğer işsizliği azaltmak için sadece iş gücü açısından bu sektörler teşvik edilecekse bu sektörler ileriki yıllarda artan işgücü maliyeti nedeniyle rekabet edemeyecek ve kapanmaları halinde şu anki istihdamı bile sağlayamacaklardır. Bugünleri kurtarmak için bu tür sektörlerin önümüzdeki yıllarını feda etmektense  bu sektörleri gelecek için hazırlamak daha önemlidir. Otomasyon süreci ihtiyaca cevap vermemesi halinde Türkiye'nin yeni gelişmekte olan ülkeler lehine bu tür sektörlerden  çıkması kaçınılmaz hale gelecektir. (*)

4- Türkiye, dış hammadde kaynakları üzerinde belirleyici bir etkiye veya nüfuza sahip değildir. Türkiye başka ülkelerin hammadde kaynaklarına yatırımda yeterince yol alabilmiş değil. Bu konuda da net bir stratejiye sahip değildir. Dış politikasında bu konularda agresif tutum almış değildir. Nadir elementlerde zirveyi tutan Çin, sadece bu madenler için değil endüstrisi için ihtiyaç duyduğu hammadde kaynaklarında arz güvenliği açısından da strateji üretmektedir. Yine ABD ve AB hammadde kaynakları için stratejik yol haritaları üretirken Türkiye'nin bu konularda stratejisi ve politikası belli değildir. Mesela Sudan'ın petrol kaynakları için Çin bu ülkede aktif taraf bile olurken Türkiye'nin dış politika argümanlarını hammadde kaynaklarının temini fazlaca teşkil etmemektedir. Halbuki hammadde kaynaklarına bu denli bağımlı bir ülkenin bu kaynaklar için daha fazla strateji üretmesi gerekmektedir. Emperyalist yaklaşım manasında kastetmiyorum ama hammadde kaynaklarına ulaşım ve fiyat avantajı ile temin konusu Türkiye'nin dış politikasında öncelik arzetmelidir.

5- Türkiye enerji ithalatına bağımlıdır. Türkiye, büyüme ile enerji talebi hızla artan bir ülkedir. Bu talebi kendi kaynakları ile kısa zamanda karşılaması olanaksızdır. Özellikle hidro elektirik kaynaklarının kullanımında atıl kalan veya değerlendirilecek olan  fazlaca bir imkanı kalmamıştır. Doğalgaz ve Petrol fiyatlarının hızla artıyor olması ve Türkiye'ninde bu kaynakları daha fazla tüketecek olması nedeniyle önümüzdeki yıllarda bu kalemlerin faturası çok daha kabarık olacaktır. Hem daha fazla tüketmesinden hem daha yüksek fiyatlardan temin etmek zorunda kalmasından... Halihazırda petrol fiyatlarının 120$ seviyesine ulaşmış olması ve olur da -umarım olmaz- bu seviyede kalması halinde  2012 için bile cari açık ve enflasyonun seyri olumsuz olacaktır. Petrol fiyatlarında her 10 Dolarlık artış, Türkiye'nin cari açığını 4 milyar Dolar artırmaktadır. Enerjide durum kritik iken Türkiye'nin enerji talebine cevap verebilecek Nükleer santraller hala daha niyet aşamasındadır. Hala daha kamoyu ikna etme vb faaliyetler ile gün geçirilmektedir. Her ne kadar Nükleer enerji sevimsiz olsa da Türkiye için enerji kaynaklarında fazlaca bir alternatif bulunmamaktadır. Rüzgar ve Güneş enerjisi gibi çevreci enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar yakın gelecek için enerji talebimize cevap vermekten uzaktır. ( Rüzgar enerjisinin ne kadar çevreci olduğu ayrı bir tartışma konusudur.)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Nükleer Enerji (**)
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, Akkuyu Nükleer Santral Projesinin uygulanması sürecinde, genel olarak nükleer enerji, özel olarak da Türkiye'de nükleer santral kurulmasıyla birlikte yanlış bilgilendirmelerin artması gerekçesiyle, bir bilgilendirme dokümanı yayımladı.(29.02.2012)
Türkiye, 10 bin Megavat (MW) kurulu güce sahip, yaklaşık 80 milyar kilovatsaat (kWh) üretim kapasiteli iki nükleer santral devreye alındığında, yaklaşık 16 milyar metreküp doğalgaz karşılığı ve yıllık yaklaşık 7,2 milyar dolar (yaklaşık 13 milyar lira) tutarında ithalat bağımlılığından kurtulmuş olacak.
Nükleer enerjinin, Türkiye için enerji arz güvenliğinin sağlanması, enerji ithal bağımlılığı ve cari açığın azaltılması bakımından büyük önem taşıdığı belirtilirken, Fransa'nın petrol (yüzde 99) ve doğalgaz (yüzde 97) ithal oranları Türkiye'deki gibi yüksek olmasına rağmen, Fransa'nın enerji ithal bağımlılığının yüzde 50, Türkiye'de ise yüzde 72 civarında olduğuna işaret edildi.
Çalışmaya göre, ekonomik gelişmesine paralel olarak Türkiye'nin elektrik tüketim talebini karşılamak için her yıl 4-5 bin MW'lik bir yatırım yapılması gerekiyor. Türkiye'nin 2023'te kurulu gücünün 110-130 bin Megavat (MW) arasında olması, elektrik tüketiminin ise 500 milyar kWh olması öngörülüyor. Elektrik ihtiyacının karşılanmasında kullanılan doğalgaz ve sıvı yakıtların neredeyse tamamının, kömür yakıtların ise yaklaşık yüzde 30'u ithal. Diğer yandan, hidroelektrik potansiyele ek olarak rüzgar, jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir enerji potansiyelinin tamamı kullanılsa bile 2023 yılına kadar ulaşılacak 500 milyar kWh enerji tüketiminin ancak yarısı karşılanabiliyor.
Akuyyu'da ve Sinop'ta kurulacak nükleer santraller dikkate alındığında, yılda yaklaşık 80 milyar kWh elektrik üretilmesi öngörüldüğü, bu miktarda bir elektriği doğalgaz santralinden elde etmek için 16 milyar metreküp doğalgaz ithalatına karşılık yıllık 7,2 milyar dolar (yaklaşık 13 milyar lira) ödenmesi gerektiğine dikkat çekildi. Çalışmada,''Dolayısıyla, 3 senede sadece doğalgaz ithaline ödenecek para ile Mersin-Akkuyu'da 4 ünite nükleer santral kurulabilmektedir''
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

6- İhracatı artırmak için katma değeri yüksek ürünler ve Moda-Marka konusunda yakın gelecekte çok büyük adımlar atılması çok kolay olmayacaktır. Özellikle Ar-ge ve inovasyon konusunda hem yatırımlar hem yaklaşımlar yeterli düzeyde değildir. Son yıllarda Ar-Ge harcamalarımız çok hızlı artmasına rağmen hala daha % 0,80 Ar-Ge harc./GSYİH seviyesindedir. Yakın gelecekte bir kaç istisna dışında uluslararası markalarımızın olmayacak olmasının muhtemel nedenlerinden insan ve kurum kültürü hakkında inovasyon konusundaki yazımda değinmiştim, bu konu için o yazıya bakmanızı öneririm)
------------------------------------------------------------------------
20 Eylül 2011 tarihinde yayınlanan OECD Science, Technology and Industry Scoreboard 2011 çalışması ülkemizin uluslar arası seviyede yerini ortaya çıkarmıştır. Ülkemiz Ar-Ge harcamalarında OECD ortalaması olan % 2,3’ün çok altındadır. Ar-Ge harcamasının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı üzerinden yapılan değerlendirmede İsrail, %4’ü aşan bir oran ile Ar-Ge yoğunluğu en fazla olan ülkedir.                             ------------------------------------------------------------------------
7Bölge ülkelerinin sanayileşememiş olması Türkiye için fırsattır. Bölgedeki siyasi riskler ise dış ticaretimiz için ciddi riskler barındırıyor. Türkiye imalat sanayi çoğunlukla kaliteli ve ucuz tüketici ürünleri üretiyor olması sebebiyle çevre ülkeler için tercih nedenidir. Bölge ülkelerinin bu tür ihtiyaçları için yeterince sanayileşememiş olmaları Türkiye için avantaj, fakir olmaları da dış ticaretimiz için dezavantajdır.. Diğer yandan S.Arabistan gibi petrol zengini ülkelerin ciddi petro-kimya yatırımları yapıyor olması ilerde bu tür sektörlerde rekabet avantajı olan yeni rakiplerin çıkmasına yol açacaktır. Türkiye bu tür sektörlerde elini çabuk tutarak yeni rakipler gelmeden pazarı doldurmalıdır. Diğer taraftan bölgede siyasi riskler de ihracatımızın potansiyelini tehdit etmektedir.

2023 için yıllık ort. %6 ile büyümemiz halinde ve ihracatın % 10 artması halinde ihracatın ithalatı karşılama oranı aşağıdaki tablodaki gibi oluşsa bile cari açık yine kontrol edilecek seviyeden uzakta görünmektedir. Geçmiş yıllarda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 70'ler seviyesinde nadiren oluşmuştur. Bunun için yine yapısal reformlara ihtiyaç vardır. Turizm gelirlerimiz 50 milyar Dolar seviyesine ulaşsa da zenginleşen Türkiye'nin vatandaşlarının da dış ülkelerde turizm harcamalarının artacağı aşikardır. 


Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda cari açık mı büyüme mi ikilemiyle çok sık karşılaşacağız. Cari açığı kontrol etmeden büyümeye çalışmak krize davetiye çıkarmaktır. Cari açığı kontrol etmek için 2011-2012 için alınan ekonomik tedbirler de büyümeden ödün vermek demektir. Önümüzdeki yıllarda daha yüksek oranlarda cari açık ile karşılaştığımızda büyümeden ödün vermek zorunda kalmamız da 2023 hedeflerine ulaşmamızı imkansız hale getirecektir. Ya ekonomimizde köklü reformlar ile cari açığı yeneceğiz ve bu yolla 2023 hedeflerine varacağız veya eski sistemi kısmi teşviklerle yamalamak suretiyle düşe kalka 2023 hedefleri yerine biraz daha uzağına varacağız.
Çok daha uzun vade de ise,  yıllarca dünyanın en yüksek enflasyonu ile yaşayıp hem büyümesini devam ettirmeyi başarmış hem yıllar sonra enflasyonu kontrol altına almayı başarmış Türkiye'nin yeni ''normali'' dünya rekoru olan bir cari açık vererek büyümenin devam ettirilmesi ile ilgili ekonomi literatürlerinde yeni bir fasıl açmak olabilir...Uzun vadede Türkiye bu sorunu da aşacaktır. Çünkü diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye'nin olumlu yönde kendine has kuvvetli bir dinamizmi var...



---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(*) Rekabet gücümüzle ilgili bir çalışma : http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/yukseler_cari.pdf 
(**) http://www.belgeler.com/blg/2pnf/turkiye-enerji-gorunumu
(**)http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/02/29/nukleerle-7-milyar-dolar-tasarruf-edilecek
http://www.dunya.com/her-100-dolarl%C4%B1k-ithalat%C4%B1n-42-dolar%C4%B1-hammadde_147527_haber.html
Ekonomi bakanlığının girdi tedarik stratejileri ve sektör analizleri içinhttp://www.ekonomi.gov.tr/upload/3C357972-D8D3-8566-4520D57BA85886C4/Girdi%20Tedarik%20Stratejisi%20Sunumu.pdf
http://www.ekonomi.gov.tr/upload/B294AC88-D8D3-8566-45202AF6BBF47BA9/gitessunumu.pdf
http://www.ekonomi.gov.tr/upload/44306471-D8D3-8566-45206A7D09E30E7D/Kimya_Sunum.pdf
Ar-Ge grafiği ve detay için: http://www.turkcadcam.net/rapor/arge-tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.