• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

25 Şubat 2012 Cumartesi

İstanbul’un Tekrar Fethine Dair: Fetih 1453


Bazı yapımlar, bazı  eserler,  kendi önemlerini bıraktıkları etkiyle bulurlar..Mesela ilk sinema filmi kalite olarak şimdiki filmlerle kıyas edilemeyecek kadar vasattır ama ilk olma nedeniyle bıraktığı izlenim, yaptığı etki kendisinden sonra gelenlerin hepsinden belki daha fazladır…

Türk sineması, 1970’li yıllarda tehlikeli sokaklara girip Türk insanının sinema kavramını farklı yerlere çekince, sonrasında gelen yıllarda,  doksanlı yılların ortalarına kadar izleyici bulamaz hale düştü. Artık 1960’larda ailecek sinemaya giden insanlar sinemaya küsmüştü..Haliyle izleyici bulamayınca yerli yapımcılar sponsor bulamıyordu ve Türk insanını tekrar kendi sinemasıyla barıştıracak filmler yapılamıyordu..Yani bir kısır döngü yaratılmıştı..

1996’da Şener Şen’in Eşkıya filmi bu nedenle önemlidir. Film, çok kaliteli olduğundan değil, bıraktığı etki nedeniyle, tekrar Türk seyircisini sinema salonlarına çekmeyi başarması nedeniyle önemli bir kilometre taşıdır..

Fetih 1453 filmini, Türk sinemasının da artık büyük bütçeli aksiyon filmleri çekebileceğini göstermesi, kendinden sonraki  bu tarz filmlerin yolunu açacak olması nedeniyle önemsedim. Fakat film kalite ve senaryo açısından henüz istenilen düzeyde değil..Aksiyon sahneleri, bir Türk filmi için oldukça göz dolduruyor ama  senaryosu itibariyle  ağızlarda ekşimsi bir tat bırakıyor..Çok şey anlatayım derdine düşüp bilinen hikayeden daha ötesine geçemediği gibi tipik bir belgesel film havasına bürünmüş.. Sürükleyici mi, değil..Hikayenin baş kahramanı ile özdeşleşebildik mi, hayır..Onun çektiği stresi hissedebildik mi, hayır..Senaryo hem akıcı değil hem heyecan uyandırmıyor..Film için  baştan belgesel olarak yapıldı denseydi daha tutarlı olurdu..

Bence senaryo iyi yazılamadığı için hikayesi yavan olmuş..Bildiğiniz gibi, belgesel değil de hareketli bir epik film çekiyorsanız, tarihsel hadiselerin sadece önemli olanlarına sadık kalmak yetiyor..Geri kalan kısımda belki sanal kişilikler  veya hikayeler yaratmalısınız ki  filmin bir hikayesi  olabilsin..Yoksa İstanbul’un fethedildiği aşikar ve hiç kimse acaba gerçekten fethedilecek mi diye merakla seyretmez..Belgesel çekmiyorsanız illa gerçek tarihe sadık kalmak gerekmiyor yani..Gerçekte Topçu Urban’ın yanında  bir kız evlatlığı olup olmadığı seyircinin umurunda olmaz..Tabii ki senarist bunu bizden daha iyi biliyor  ama yazdığı hikaye maalesef hiç sürükleyici değil... Urban’a suikast girişimine Ulubatlı’nın engel olacağı en başta hissettirildiği için acaba Urban’a bir şey olacak  mı diye ne bir endişe duyduk ne bir heyecan..Yani serpiştirilmiş hikayeler bile heyecan uyandırmaktan çok uzakta..Böyle olunca hem sonucu baştan bilinen bir film olduğundan hem kahramanlara özgü hikayeler de yavan olduğundan yerimizde heyecandan kıpır kıpır olup seyretmedik..

Film büyük bütçeli bir film olmasına karşın, işlediği tema, yepyeni dekorlar, kostümler, ekipmanlar ve kalabalık bir figüran topluluğu gerektirdiğinden bütçesi yetmemiş. O zaman bazı sahneler hiç çekilmese daha iyi olabilirdi..Mesela İstanbul  Boğazı’nı  geçmeye çalışırken batırılan gemi, tipik bir animasyon olmuş. Bu tür olaylar, karakterlerin diyalogunda verilip geçiştirilebilirdi. Eğer illa o sahne çekilmeli idiyse o zaman kendine yakışır tarzda yapılmalıydı..Yine bazı bölümler daha etkileyici olarak işlenebilirdi. Halbuki her bölüm aynı monotonlukta ve önemde anlatılmaya çalışılmış..Mesela  gemilerin karadan yürütülmesi hadisesi.. Daha vurgulu anlatılarak, hikayesi anlatılan kahramanın karakterini yansıtan en önemli sahnelerden biri olabilirdi. Ve o sahne için de o kadar emek harcanıp neden yarıda bırakılmış, o kısmı da anlamış değilim...Gerçi karadan yürütülen kadırgalar da olduğundan çok küçük resmedilmiş, o da ayrı mesele..Yani kalkışılan işe göre bütçenin yetmeyeceği aşikar olmasına rağmen illa çok şey anlatalım derdine düşülmüş, haliyle bazı sahneler etkileyiciliğinden uzaklaşmış..Halbuki bazı sahnelerden feragat edilse tasarruf edilen bütçe ile daha önemli sahneler çok daha etkili, çok daha inandırıcı yapılabilirdi. Mesela filmin Medine’de başlaması gerekmiyordu. Hadis, filmin bir yerinde bir karakterin ağzından verilebilirdi..Oradan elde edilen bütçe, diğer sahnelerin animasyondan çıkıp daha gerçekçi olması için kullanılabilirdi..vb..

Kalite açısından eksikliklerine rağmen  filmi, Türk sinemasının ulaştığı düzeyi göstermesi açısından oldukça önemsiyorum. Bence filmin en büyük başarısı, Türk sinemasının artık büyük bütçeli aksiyon filmleri yapabileceğine olan  inancımızı pekiştirmesidir. Filmin bize söylediği artık bu tarz şeyler yapabiliyoruz mesajıdır..Eğer tam bir hayal kırıklığı olsaydı, gişe gelirleri zayıf kalsaydı o zaman sadece film için değil Türk sineması için de büyük kayıp olacaktı..Başka yapımcıların  daha büyük projelere girişme cesareti kırılacaktı..Bu filmle  Türk sinemasının  ilerde daha büyük adımlar atabileceğine olan umudumuzu korumuş olduk.

Eksikliklerine rağmen özellikle savaş ve aksiyon sahneleri göz önüne alındığında Türk sineması için bir köşe taşı olacağını düşündüğümden,  Türk sinemasının ulaştığı düzeyi göstermesi  açısından ve zaten yapımı çok zor olan bu tarz filmlere kıyasla belli bir kaliteyi de  tutturduğundan, film, benim açımdan, kesinlikle izlenmeye değer..

(İlla kalite diyorsanız, açık konuşmak lazımsa, tekrar tekrar seyredilecek kalite de değil. Bu manada,  ben de izleyip sıramı savmış oldum…)

2 yorum:

  1. Yusuf bey, bu yazinizda bir film elestirmeni gibi filmi yorumlamak yerine; bu filmin turkiye ve etki alani icine almaya calistigi yakin cografyasi icin ne ifade edecegini, (hollywood sinemasi amerikaya ne katiyor ise) bu filmin de turk sinemasi icin boyle bir cigir acip acamayacagini ve de; turkiye nin gelecek vizyonuna ne katabilecegini degerlendirmeniz cok daha faydali olurdu dusuncesindeyim...ccalismalarinizda basarilar dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Sn Bihaberci, yakın coğrafya için filmin şu haliyle çok etkileyici olacağını sanmam.Bu nedenle işin o kısmını düşünmedim. Eğer Medine sahnesi koyalım, araplar seyretsin, Urban'ı koyalım, macarlar seyretsin, yakındaki her ülkeden birilerini alalım, onlarda bu filmde bir parçalarını görsünler ve o ülkelerde de gişe hasılatı elde edelim diye düşünülmüşse bence yanlış olacaktır. İstanbul'un fethinin, tarihsel mirasçısı Türklerdir. Yunanistan hariç, diğerleri olayın tarafı değiller. Yani tema da onların parçası değil..Onlar filmi film olarak seyredeceklerdir, bir anlam yüklemeden yani.. Çevre ülkeler üzerinde etkisi, filmin kendi kalitesiyle olacaktır, ya da Amerikan sinemasının boğuculuğundan sıkılıp yeni şeyler görmek istemelerinden.. Türk sinemasının, dizilerinin,dışa açılımını sadece kendi boyutlarıyla ele almak yeterli değil.. Çevre ülkeler üzerinde hem Türkiye'nin devlet ve toplum olarak bu ülkeler üzerindeki siyasi ve ticari etkisi, hem kültürel etkileşimimizin etkileri hesaba katılmalı..Yoksa dizilerimiz, filmlerimiz çok kaliteli olduğu için bir etkiye sahip olacaktır dersek yanlış olur. Bu arada dizilerimiz belli kaliteye ulaşmış durumda...Dizilerin kendi emsallerine oranla elde ettiği kalite, henüz sinema filmlerimizde yok..Sinema soft power-yumuşak güçtür. Hollywood'un Amerika'ya çok şey kattığı açık..En azından dünyayı Amerikanlaştırıyor.. Amerikan kültürü, Hollywood'a ne katıyor onu da gözönüne almak lazım..Amerikan kültürünün dinamizmi Hollywood'u besliyor..Bizim de şarkılarımız, yemeklerimiz, yaşam tarzımız, modamız, estetiğimiz vb. çevre ülkeler üzerinde etki uyandıracak ki dizilerimiz,filmlerimizde kalıcı etki yapabilsin...Yani karşılıklı etkileşim var. Bu konuyu başka bir yazıda bu filmi içeren ama daha geniş boyutta ele almak isterim..Amerikan sinemasından sıkılıp yeni şeyler görmek isteyen dünya da hazır bir tüketici kitlesi var. Türk sineması özgün ve kaliteli eserler üretirse o konuda, pazara girme, pazar bulma sıkıntısı çekeceğini sanmam. Şu an için filme büyük bir misyon yüklemek çok zor..Ben, filmin seyredilip kenara konacağını düşünüyorum. En büyük başarısı Türk sinemasına gişe hasılatı ile yeni yapımlara vereceği cesareti, bu tarz aksiyon sahnelerinin çekilebileceğini göstererek ve elde edilen deneyimle dizilerde ki aksiyon kalitesini artırması..Bildiğiniz gibi dünyada ses getiren filmler sadece aksiyon filmleri değil..Çok iyi bir senaryonuz, sürükleyici bir anlatımınız varsa çok düşük bütçeli filmler de çok ses getirebiliyor..Yakın zamanda çekilen diğer filmlerimiz de bizim sinemamızın eseri ama bir ses getiremediler.İlla aksiyon olursa etkisi olur demekte doğru değil..Özgünlük ve farklılık adına sıkıcı filmler satarsanız, festivallerde sadece konuk olursunuz. Maalesef hala daha festivallerde konuk olmaktan öteye geçemedi filmlerimiz..Başka ülkelerin festival sahnesinden çıkıp o ülkelerin sokaklarındaki sinemalarına inemedi..Çünkü sinemamızı besleyecek toplumsal kültürümüz diğer sahalarda çok zenginleşmedi ki sinemamızı da etki uyandıracak kadar besleyebilsin..Müzikte, edebiyatta, vb o seviyede değiliz..Bir ülkenin konfeksiyon becerisi bile, o ülke sineması için artı değerdir. Moda'da güçlüyseniz iyi kostüm dizaynırı bulursunuz..Mesela edebiyat yoksa özgün hikaye de yoktur, ona dayanan senaryo da..Yazar çizer takımı bile bir ülkede çok olacak ki iyi senaristte çıksın, iyi hikayelerde..Öyle olunca Türk sineması kendi başına fazla yol alamaz. Hollywood'un arkasındaki kuvvetli kültürel dayanakları da görmek lazım..Her şeye rağmen Türk sineması doğru yolda..Türkiye'de diğer sanat dalları da hızla gelişiyor..Yarınlar için çok umutluyum ben.. Katkılarından ve değerli eleştirilerinden ötürü çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.