• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

25 Şubat 2012 Cumartesi

Bir Bilge: Rabindranath Tagore

...
Tesadüfen tanıştım ben onunla..Çok uzun yıllar evvel, Türk sinemasının yeni yüzlerinden genç bir aktrise platonik aşkla bağlanan bir arkadaşımın elindeki şiir kitabıydı o..Kimdir dedim, al bak dedi..

İyiki de bakmışım ve öyle başladı tanışıklığımız..Fakat bu tanışıklığımız fazla sürmedi. Çünkü o yıllarda bir pop yıldızı kadar popülaritesi yoktu.  Söyledikleri güzeldi ama  toplumun da bizden duymak istedikleri o değildi. Bizim için, bir Tv yıldızının veya okula konuşmacı olarak gelen bir profesyonelin söylediği çok daha etkiliydi. Çünkü hayata hazırlanıyorduk ve yaşamı onlar biliyordu..Ben yıllarca unuttum onu.. Ve sonra, o kadar bocalamadan sonra dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimde o ilk günki kadar güler yüzle karşıladı beni..Hiç kızgınlık göstermedi. O hiç bozmamıştı kendini, hala aynı gönül rahatlığında, hala aynı dinçlikteydi..Oysa ben çok yorulmuştum..Taşıyamayacağım anlamsız kimliklerin ya da başkalarına ait kimliklerin  ağırlığı altında ezilmiştim..Çok yıpranmıştım..Artık dizlerim bu ağırlığı taşımak istemiyordu..Hammallıktan kurtulmak ve yanlış olan birşeyleri düzeltmek için tekrar o bilgenin kapısını çaldım. Genç birine nasihatler yaptığı halde, onu dinlemeyip yanlışlara düşen sonra tekrar ona dönen gence hafiften''yaa'' diye gülümseyen bir ak sakallıydı o..

Otuzlu yaşlarımda şimdi daha iyi anlıyorum onu..Onun bize vereceği çok şey var hala..

O kendimiz olmayı öğreten bir bilge..O yıllarda dışarıdan gelen anlamsız eleştirilere ve etkilere çok açıktım. Herkes şöyle olmalı, böyle olmalısın deyip dururdu. Hala da derler..Ve onlar gibi olmaya çalıştım ben de..Aslında onlar değildim ve onlar da ben değildi. Yıllar sonra farkettim ki, herkes kendimiz olmamızı değil, kendisi olmamızı istiyordu..Halbuki hayat, herkese tek tek  verilmişti, kimse başkasının yerine doğamıyor, başkasının yerine ölemiyordu..Kimse başkasının yerine yaşayamıyordu..Fakat herkes, kendinden sıyrılıp bir başkası olarak yaşamak istiyordu ve bizi de bu tercihe kendileri gibi zorluyordu..

Kendimiz olmaktan korkuyorduk..Zayıflığımız anlaşılırsa çiğnenecektik..Duygularımız keşfedilirse alay edilecektik..Herkes olduğundan güçlü görünmeye çalışıyordu. Günbatımında uzayan gölgelerimiz gibi, ona bakıp kendimizin o olduğunu sanıyorduk..İmaj peşindeydik ve kendimizi değil imajımızı yönetme derdine düşmüştük. Fakat güneş en tepedeyken birdenbire cüceleşiyorduk..O nedenle aydınlıkta fazlaca kalamıyorduk çünkü o bize küçük olduğumuzu hatırlatıyordu ve onu sevmiyorduk..

Fakat ne güneşe engel olabilirdik ne de saklanabilirdik..Gölgemiz büyür veya küçülür..Esas biz büyürsek gölgemiz de büyürdü..Yoksa daha büyük görünmek için daha çok günbatımı beklemek zorunda kalacaktık..Belki de sadece günbatımı değil, batan günün bile daha da batmasını beklemek zorunda kalacaktık ve bu da aydınlık günlerin keyfini çıkarmaktan alıkoyacaktı bizi...

Aşağıda, işte o bilgenin bana yıllar önce ''Hayata dair'' söyledikleri..O yaklaşık yüzyıl öncesinden bana seslenirken kulak vermediğim, kulak vermediğim için sonradan pişman olduğum sözleri:

Hayata Dair..

“düşünüyorum da, 
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. 
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, 
naif yönlerimizin keşfedilmesi, 
cesaretsizliğimizin anlaşılması, 
korkularımızın paylaşılması 
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. 
kabuklarımızın altında 
kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. 
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. 
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. 
istiridyeler, deniz minareleri, midyeler. 
kirpiler ve kaplumbağalar gibi. 
sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? 
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? 
yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? 
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? 
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? 
eger bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. 
ne çıkar ateşböceği sansalar beni.? 
belki en hoyrat yürek bile atesböceğinin 
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? 
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi 
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem 
bu sert kabugun agırlığından kurtulup 
bir kuş gibi uçacağım özgürce. 
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım 
karsımdakine. 
o da çözülecek belki. 
samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. 
oysa bir görebilsek bunu. 
kalmadı böyle insanlar demesek. 
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. 
kırılmaktan korkmasak. 
incinsek, yaralansak. 
ne olur bir darbe daha alsak. 
yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. 
denesek. 
risk alsak. 
yanılsak. 
fark etmez. 
tekrar, tekrar bıkmadan denesek. 
ve kucaklaşsak yeniden. 
tıpkı eskisi gibi. 
ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. 
o zaman fark edeceğiz. 
ne kadar özlediğimizi birbirimizi. 
neler biriktirdiğimizi, 
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. 
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. 
vakit az, paylaşmak, sarılmak için. 
yasadığımız coğrafya zor, sartları ağır. 
yüreği daha fazla küstürmemek lazım. 
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. 
ve koşullar bir türlü düzelmeyen. 
sevgiye çok ihtiyacımız var. 
ufukta kara bir kış görünüyor. 
ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. 
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. 
kurtulun bu yükten. 
korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. 
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. 
hem hepimiz bir yıldızız. 
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. " 


1 yorum:

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.