• Kısa ve orta dönem yerine uzun döneme
  • Parçalar yerine bütüne
  • Olaylar yerine yapı ve sistemlere
  • Sonuçlar kadar sebeplere
  • Tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye

28 Şubat 2012 Salı

Nusret Kesemenli


Başka kültürlerin güzelliklerinden habersiz kalmak bir kayıptır aslında..Ama kendimizi yeterli gördüğümüzden mi nedir, hiç merak etmeyiz..

Halbuki insanlık tüm insanlığa ait..Yani bir güzellik, farketmemiz için, illa Unesco Dünya Mirasları listesine girmesi, ya da Nobel alması gerekmiyor. Ve güzel eserleri sadece o kültürlere aitmiş gibi düşünüp araya mesafe koymasak..Diğer kültürlerin güzelliklerinden kendimize değer katmayı başarabilsek..Onlardan beslenebilsek..İşin bu tarafını pek beceremiyoruz..Ya kopyalıyoruz tamamen, ya tamamen yok sayıyoruz..

Ben de farkında olmadım böyle bir şairin varlığından..Hatta o ömrünün bir kısmını, benim ömrümün de bir döneminde, yani  aynı dönemde yaşamamıza rağmen ve bize daha ait olan Azerbaycan Türklerinden bir şair olmasına rağmen hiç farkında bile olmadım..Körlük böyle bir şey herhalde...Başka kültürlere uzak durmamızın belki dillerini bilmememizle izahı bir dereceye kadar mümkün ama  Azerbaycan Türkçesi de bizim öz Türkçemizden olmasına rağmen ona da mesafeli duruyoruz..Halbuki orada kültürümüzün bir parçası var..Nesimi'den Fuzuli'ye..Mirze Alekber Sabir'den Bahtiyar Vahapzade'ye...Ve sadece onlarla değil, Kırım Tatarcasına da, Özbek Türkçesine de çok uzağız..Halbuki o kadar güzellikleri var ki bu kardeşlerimizin..O kadar güzel yazarları, şairleri, sanatçıları, müzisyenleri vb.

Aylar önce bir sosyal paylaşım sitesinde gördüm ve etkilendim..Ne kadar içli bir şairmiş oysa  Nusret Kesemenli..Ne kadar hisli söylemiş sözlerini..Keşke daha önce farkedebilseydim onu..Her şiiri birbirinden güzel..Herhalde çok az şair, bu kadar göz yaşlarına boğmuştur okuyucularını..Çünkü adına düzenlenmiş bir facebook sayfasında, yazarın bir bayan okuru, ağlamadığım hiçbir şiiri yok, diyordu..

Bir hissin altında dövünür yürek
Seni düşünürüm senden habersiz
Keşke bileydim ki sende beni tek
Beni düşünürsün benden habersiz..

Bu büyük şairden habersiz yaşamak bir kayıp idiyse de geçte olsa farketmekte bir kazançtır...

Şair,  1946'da Azerbaycan-Kazak Rayonunda doğdu. Orta tahsilini Kazak rayonunda aldıktan sonra 1966'da Bakü'ye gelerek Azerbaycan Devlet Üniversitesinde gazetecilik okudu. İlk eseri Sevirsense 1971'de yayımlandı. 1978-1985 Azerbaycan Yazarlar Birliğinde danışman olarak çalıştı. Daha sonra bir film stüdyosunda redaktör olarak çalıştı. 2003 Yılında Bakü'de vefat etti. Şiirlerinde sevgi, gençlik, aşk, duygular, özlem ana temalardır.
Bazı eserleri:
sevirsense, 1971
gözlerimin qarası, 1975
özüme benzediyim günler, 1979
gümüş yuxular, 1981
teklikde danışaq, 1983..

Çok iyi bildiğimden değil ama iyi ve güzel birileri için bir şiirini -Azerbaycan Türkçesini bildiğim kadarıyla -Türkiye Türkçesine çevirmiştim. Birbirinden güzel şiirlerinden bir demet sunmayı çok isterdim ama en azından ilginizi çekebilmiş, sizi de haberdar edebilmişsem ne mutlu bana..

Deli Bir Ağlamak Geçiyor Gönlümden..

Yürüyüp yürüyüp dere boyunca
Düşeyim çimenler üstüne yüzükoyun
Öpeyim toprağı, öpeyim doyunca
Yüzüme yüz koysun her soğuk taşı
Koy çiğe karışsın gözümün yaşı
Kurumuş pınarlar içiyor gönlümden 
Deli bir ağlamak geçiyor gönlümden...
Gönlüne değdiğim, incittiğim kız
Vakar gölgesinde yattığım yeter
Ateşli yanağından su içtiğim kız
Bu kadar günaha battığım yeter
Daha dudakların titremesin bırak
Ben senin karşında titreyeyim, esim
Senden dünyaları istemedim, yok
Beni bağışlasan yeter 
Yan desen tutuşup, yanabilirim
Don desen yerimde donabilirim
Şimdi bildim, ömür gelip geçiyor
En güzel hislerim geçiyor gönlümden 
Geri dön !
Sen ömrüme tazelik getir
Deli bir ağlamak geçiyor gönlümden...
Çoktandı kabristana düşmüyor yolum
O tenha mezarı ot basmıştır belki
Benim soğukluğum, lakaytlığım
Onun sinesini ateş basmıştır belki
Bir taş var, gözümün yaşına hasret
Dayanıp sitem heykeli gibi
Elim toprağına taşına hasret
Yığılıp üstüne ben deli gibi
Ağlayam gerek!
O tenha mezarı topraktan yüzüp
Avucumun içinde 
Saklayam gerek !
Şöhretin üstüne yürüdükçe ben
İstekler, arzular geçiyor gönlümden
Sevgi dünyasına büründükçe ben
Deli bir ağlamak geçiyor gönlümden...
Gölgeler oynaşır kendi evimizde
Talih alıp başımı götürdü beni
Örümcek tor kurup penceremizde
Hasretim çırpınır o torda benim
Yarasa boylanır uçar tavandan
Bükülmüş direkler çat-çat olur
Korkudan duvarın bağrı yarılır
Kapılar çoğalır dört kat olur
Gidip duvarına yalvarayım onun
Gideyim kapıların katı açılsın
Gideyim onun son direği olup
Tavanlar çinime bari uçulsun
Taşı taş üstüne koyup yeniden
Deli rüzgarlar esiyor gönlümden
Öyle doluyum ki
Bilmiyorum neden
Deli bir ağlamak geçiyor gönlümden..

NUSRET KESEMENLİ


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şiirin orjinali için: http://seirlerimiz.blogcu.com/deli-bir-aglamaq-kecir-konlumden/8932909
Daha Fazlası için : http://seirlerimiz.blogcu.com/etiket/nusret%20kesemenli
Şairin Türkiye Türkçesine çevrilmiş şiirlerinden : http://www.antoloji.com/siir/siir/gunun_siiri.asp?year=2012&month=1&day=12  
(Şairi kendi sesinden dinlemek için: Oğurlamaq istəyirəm!)
http://www.youtube.com/watch?v=nkkqRI2dv4U&feature=share
Şiirin kendisi için: http://az.wikisource.org/wiki/O%C4%9Fru_olmaq_ist%C9%99yir%C9%99m%E2%80%A6
Anamın yüzüne vakitsiz düşen kırışıkları 
İki seven arasından o üçüncü adamları.. Oğurlamaq istəyirəm!(En sevdiğim mısralarından)
İnsanların arasından Əqidəsiz insanları,
Vicdanını satanları Oğurlamaq istəyirəm!
Şairin bestelenmiş bir şiirini Leman Sam'dan dinlemek için
http://www.youtube.com/watch?v=-JTgaw9iA8A

25 Şubat 2012 Cumartesi

Bir Bilge: Rabindranath Tagore

...
Tesadüfen tanıştım ben onunla..Çok uzun yıllar evvel, Türk sinemasının yeni yüzlerinden genç bir aktrise platonik aşkla bağlanan bir arkadaşımın elindeki şiir kitabıydı o..Kimdir dedim, al bak dedi..

İyiki de bakmışım ve öyle başladı tanışıklığımız..Fakat bu tanışıklığımız fazla sürmedi. Çünkü o yıllarda bir pop yıldızı kadar popülaritesi yoktu.  Söyledikleri güzeldi ama  toplumun da bizden duymak istedikleri o değildi. Bizim için, bir Tv yıldızının veya okula konuşmacı olarak gelen bir profesyonelin söylediği çok daha etkiliydi. Çünkü hayata hazırlanıyorduk ve yaşamı onlar biliyordu..Ben yıllarca unuttum onu.. Ve sonra, o kadar bocalamadan sonra dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimde o ilk günki kadar güler yüzle karşıladı beni..Hiç kızgınlık göstermedi. O hiç bozmamıştı kendini, hala aynı gönül rahatlığında, hala aynı dinçlikteydi..Oysa ben çok yorulmuştum..Taşıyamayacağım anlamsız kimliklerin ya da başkalarına ait kimliklerin  ağırlığı altında ezilmiştim..Çok yıpranmıştım..Artık dizlerim bu ağırlığı taşımak istemiyordu..Hammallıktan kurtulmak ve yanlış olan birşeyleri düzeltmek için tekrar o bilgenin kapısını çaldım. Genç birine nasihatler yaptığı halde, onu dinlemeyip yanlışlara düşen sonra tekrar ona dönen gence hafiften''yaa'' diye gülümseyen bir ak sakallıydı o..

Otuzlu yaşlarımda şimdi daha iyi anlıyorum onu..Onun bize vereceği çok şey var hala..

O kendimiz olmayı öğreten bir bilge..O yıllarda dışarıdan gelen anlamsız eleştirilere ve etkilere çok açıktım. Herkes şöyle olmalı, böyle olmalısın deyip dururdu. Hala da derler..Ve onlar gibi olmaya çalıştım ben de..Aslında onlar değildim ve onlar da ben değildi. Yıllar sonra farkettim ki, herkes kendimiz olmamızı değil, kendisi olmamızı istiyordu..Halbuki hayat, herkese tek tek  verilmişti, kimse başkasının yerine doğamıyor, başkasının yerine ölemiyordu..Kimse başkasının yerine yaşayamıyordu..Fakat herkes, kendinden sıyrılıp bir başkası olarak yaşamak istiyordu ve bizi de bu tercihe kendileri gibi zorluyordu..

Kendimiz olmaktan korkuyorduk..Zayıflığımız anlaşılırsa çiğnenecektik..Duygularımız keşfedilirse alay edilecektik..Herkes olduğundan güçlü görünmeye çalışıyordu. Günbatımında uzayan gölgelerimiz gibi, ona bakıp kendimizin o olduğunu sanıyorduk..İmaj peşindeydik ve kendimizi değil imajımızı yönetme derdine düşmüştük. Fakat güneş en tepedeyken birdenbire cüceleşiyorduk..O nedenle aydınlıkta fazlaca kalamıyorduk çünkü o bize küçük olduğumuzu hatırlatıyordu ve onu sevmiyorduk..

Fakat ne güneşe engel olabilirdik ne de saklanabilirdik..Gölgemiz büyür veya küçülür..Esas biz büyürsek gölgemiz de büyürdü..Yoksa daha büyük görünmek için daha çok günbatımı beklemek zorunda kalacaktık..Belki de sadece günbatımı değil, batan günün bile daha da batmasını beklemek zorunda kalacaktık ve bu da aydınlık günlerin keyfini çıkarmaktan alıkoyacaktı bizi...

Aşağıda, işte o bilgenin bana yıllar önce ''Hayata dair'' söyledikleri..O yaklaşık yüzyıl öncesinden bana seslenirken kulak vermediğim, kulak vermediğim için sonradan pişman olduğum sözleri:

Hayata Dair..

“düşünüyorum da, 
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. 
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, 
naif yönlerimizin keşfedilmesi, 
cesaretsizliğimizin anlaşılması, 
korkularımızın paylaşılması 
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. 
kabuklarımızın altında 
kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. 
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. 
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. 
istiridyeler, deniz minareleri, midyeler. 
kirpiler ve kaplumbağalar gibi. 
sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? 
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? 
yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? 
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? 
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? 
eger bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. 
ne çıkar ateşböceği sansalar beni.? 
belki en hoyrat yürek bile atesböceğinin 
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? 
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi 
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem 
bu sert kabugun agırlığından kurtulup 
bir kuş gibi uçacağım özgürce. 
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım 
karsımdakine. 
o da çözülecek belki. 
samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. 
oysa bir görebilsek bunu. 
kalmadı böyle insanlar demesek. 
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. 
kırılmaktan korkmasak. 
incinsek, yaralansak. 
ne olur bir darbe daha alsak. 
yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. 
denesek. 
risk alsak. 
yanılsak. 
fark etmez. 
tekrar, tekrar bıkmadan denesek. 
ve kucaklaşsak yeniden. 
tıpkı eskisi gibi. 
ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. 
o zaman fark edeceğiz. 
ne kadar özlediğimizi birbirimizi. 
neler biriktirdiğimizi, 
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. 
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. 
vakit az, paylaşmak, sarılmak için. 
yasadığımız coğrafya zor, sartları ağır. 
yüreği daha fazla küstürmemek lazım. 
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. 
ve koşullar bir türlü düzelmeyen. 
sevgiye çok ihtiyacımız var. 
ufukta kara bir kış görünüyor. 
ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. 
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. 
kurtulun bu yükten. 
korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. 
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. 
hem hepimiz bir yıldızız. 
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. " 


İstanbul’un Tekrar Fethine Dair: Fetih 1453


Bazı yapımlar, bazı  eserler,  kendi önemlerini bıraktıkları etkiyle bulurlar..Mesela ilk sinema filmi kalite olarak şimdiki filmlerle kıyas edilemeyecek kadar vasattır ama ilk olma nedeniyle bıraktığı izlenim, yaptığı etki kendisinden sonra gelenlerin hepsinden belki daha fazladır…

Türk sineması, 1970’li yıllarda tehlikeli sokaklara girip Türk insanının sinema kavramını farklı yerlere çekince, sonrasında gelen yıllarda,  doksanlı yılların ortalarına kadar izleyici bulamaz hale düştü. Artık 1960’larda ailecek sinemaya giden insanlar sinemaya küsmüştü..Haliyle izleyici bulamayınca yerli yapımcılar sponsor bulamıyordu ve Türk insanını tekrar kendi sinemasıyla barıştıracak filmler yapılamıyordu..Yani bir kısır döngü yaratılmıştı..

1996’da Şener Şen’in Eşkıya filmi bu nedenle önemlidir. Film, çok kaliteli olduğundan değil, bıraktığı etki nedeniyle, tekrar Türk seyircisini sinema salonlarına çekmeyi başarması nedeniyle önemli bir kilometre taşıdır..

Fetih 1453 filmini, Türk sinemasının da artık büyük bütçeli aksiyon filmleri çekebileceğini göstermesi, kendinden sonraki  bu tarz filmlerin yolunu açacak olması nedeniyle önemsedim. Fakat film kalite ve senaryo açısından henüz istenilen düzeyde değil..Aksiyon sahneleri, bir Türk filmi için oldukça göz dolduruyor ama  senaryosu itibariyle  ağızlarda ekşimsi bir tat bırakıyor..Çok şey anlatayım derdine düşüp bilinen hikayeden daha ötesine geçemediği gibi tipik bir belgesel film havasına bürünmüş.. Sürükleyici mi, değil..Hikayenin baş kahramanı ile özdeşleşebildik mi, hayır..Onun çektiği stresi hissedebildik mi, hayır..Senaryo hem akıcı değil hem heyecan uyandırmıyor..Film için  baştan belgesel olarak yapıldı denseydi daha tutarlı olurdu..

Bence senaryo iyi yazılamadığı için hikayesi yavan olmuş..Bildiğiniz gibi, belgesel değil de hareketli bir epik film çekiyorsanız, tarihsel hadiselerin sadece önemli olanlarına sadık kalmak yetiyor..Geri kalan kısımda belki sanal kişilikler  veya hikayeler yaratmalısınız ki  filmin bir hikayesi  olabilsin..Yoksa İstanbul’un fethedildiği aşikar ve hiç kimse acaba gerçekten fethedilecek mi diye merakla seyretmez..Belgesel çekmiyorsanız illa gerçek tarihe sadık kalmak gerekmiyor yani..Gerçekte Topçu Urban’ın yanında  bir kız evlatlığı olup olmadığı seyircinin umurunda olmaz..Tabii ki senarist bunu bizden daha iyi biliyor  ama yazdığı hikaye maalesef hiç sürükleyici değil... Urban’a suikast girişimine Ulubatlı’nın engel olacağı en başta hissettirildiği için acaba Urban’a bir şey olacak  mı diye ne bir endişe duyduk ne bir heyecan..Yani serpiştirilmiş hikayeler bile heyecan uyandırmaktan çok uzakta..Böyle olunca hem sonucu baştan bilinen bir film olduğundan hem kahramanlara özgü hikayeler de yavan olduğundan yerimizde heyecandan kıpır kıpır olup seyretmedik..

Film büyük bütçeli bir film olmasına karşın, işlediği tema, yepyeni dekorlar, kostümler, ekipmanlar ve kalabalık bir figüran topluluğu gerektirdiğinden bütçesi yetmemiş. O zaman bazı sahneler hiç çekilmese daha iyi olabilirdi..Mesela İstanbul  Boğazı’nı  geçmeye çalışırken batırılan gemi, tipik bir animasyon olmuş. Bu tür olaylar, karakterlerin diyalogunda verilip geçiştirilebilirdi. Eğer illa o sahne çekilmeli idiyse o zaman kendine yakışır tarzda yapılmalıydı..Yine bazı bölümler daha etkileyici olarak işlenebilirdi. Halbuki her bölüm aynı monotonlukta ve önemde anlatılmaya çalışılmış..Mesela  gemilerin karadan yürütülmesi hadisesi.. Daha vurgulu anlatılarak, hikayesi anlatılan kahramanın karakterini yansıtan en önemli sahnelerden biri olabilirdi. Ve o sahne için de o kadar emek harcanıp neden yarıda bırakılmış, o kısmı da anlamış değilim...Gerçi karadan yürütülen kadırgalar da olduğundan çok küçük resmedilmiş, o da ayrı mesele..Yani kalkışılan işe göre bütçenin yetmeyeceği aşikar olmasına rağmen illa çok şey anlatalım derdine düşülmüş, haliyle bazı sahneler etkileyiciliğinden uzaklaşmış..Halbuki bazı sahnelerden feragat edilse tasarruf edilen bütçe ile daha önemli sahneler çok daha etkili, çok daha inandırıcı yapılabilirdi. Mesela filmin Medine’de başlaması gerekmiyordu. Hadis, filmin bir yerinde bir karakterin ağzından verilebilirdi..Oradan elde edilen bütçe, diğer sahnelerin animasyondan çıkıp daha gerçekçi olması için kullanılabilirdi..vb..

Kalite açısından eksikliklerine rağmen  filmi, Türk sinemasının ulaştığı düzeyi göstermesi açısından oldukça önemsiyorum. Bence filmin en büyük başarısı, Türk sinemasının artık büyük bütçeli aksiyon filmleri yapabileceğine olan  inancımızı pekiştirmesidir. Filmin bize söylediği artık bu tarz şeyler yapabiliyoruz mesajıdır..Eğer tam bir hayal kırıklığı olsaydı, gişe gelirleri zayıf kalsaydı o zaman sadece film için değil Türk sineması için de büyük kayıp olacaktı..Başka yapımcıların  daha büyük projelere girişme cesareti kırılacaktı..Bu filmle  Türk sinemasının  ilerde daha büyük adımlar atabileceğine olan umudumuzu korumuş olduk.

Eksikliklerine rağmen özellikle savaş ve aksiyon sahneleri göz önüne alındığında Türk sineması için bir köşe taşı olacağını düşündüğümden,  Türk sinemasının ulaştığı düzeyi göstermesi  açısından ve zaten yapımı çok zor olan bu tarz filmlere kıyasla belli bir kaliteyi de  tutturduğundan, film, benim açımdan, kesinlikle izlenmeye değer..

(İlla kalite diyorsanız, açık konuşmak lazımsa, tekrar tekrar seyredilecek kalite de değil. Bu manada,  ben de izleyip sıramı savmış oldum…)

15 Şubat 2012 Çarşamba

İMKB, Son Sekiz Yılın Gerçekten En Gözde Yatırım Aracı mıydı ?

...
Geçenlerde bir TV kanalında bir uzman ''Aslında on yıl önce aldığım bir hisseyi tutsaydım şimdiye sermayeyi ona yirmiye katlamış olacaktım'' gibi bir iddiada bulununca, haliyle yatırım için alternatif yer arayan abim, beni aradı..''Ne duruyoruz'' dedi..''Hemen hisse bul bana, İMKB 30 olsun ve bu kadar da  getiri elde etsin'' ..

Ben de, acizane, sabit getirili enstrümanlarda kalmasının şu an için halen daha, daha doğru yatırım stratejisi olduğunu, özellikle küresel risklerin her an global ekonomiyi yıkıma götürebilecek kadar arttığı bir dönemde, hisse senetlerine yatırım için acele etmemesinin daha doğru olacağını ifade ettim..

Fakat küresel risklerin azalması halinde ve Türkiye'de yeni geçilen düşük faiz ortamının sürdürülebilir olması halinde borsalarda esas kazancın bundan sonra olacağını tahmin ediyorum. Bu yazı geçmişe dair bir kesit sunmak amacındadır. Geleceğe dair bir projeksiyon ise başka bir analizin konusu olacak. 

Acaba  hisse senetleri geçmişte bu kadar getiri sağlayabilmiş miydi ?

Hisse senetlerinin son yıllardaki getirilerini geriye dönüp diğer alternatif yatırım araçları ile kıyaslama yapmamıştım. Kendi kendime, acaba dedim, ben tembellik edip hisse bulmamak için, durumu kurtarmak için mi böyle söyledim? Hem önümüzdeki yıllara dair yapılacak  projeksiyonlar açısından hem de  geçmişte acaba muazzam bir yatırım fırsatı vardı da biz mi kaçırdık endişesi açısından bu analizleri yapmalıyım diye düşündüm..Türkiye'de  faizlerin seyri açısından bir projeksiyon yaparak,  ''İMKB asıl bu faiz seviyelerinde mi yıldızı parlayacak bir yatırım aracı olacak yoksa esas cazibesi geçmiş son sekiz yılda mı idi''ye cevap aramalıyız.. Ki ilerde çok geç olmasın.. Fakat son soru için yani faizlerin mevcut seviyesine göre İMKB getiri projeksiyonu için gerçekten detaylı bir çalışmaya ihtiyaç var, o ayrı bir yazı konusu olacak..
(Son sekiz yılı baz almam, hem 2003 öncesinde enflasyon ve faizin çok yüksek olması hem de TCMB'nin enflasyon hesaplaması için baz yılı 1994'den 2003'e çekmesi  nedeniyledir..)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hisselerin relatif getirilerine geçmeden evvel bazı sitelerde ve paylaşımlarda yapılan hesap hatalarına değinmek gerekir. Ki bu tür sitelerdeki hesaplamalar, konunun uzmanı olmayan bireysel  yatırımcılarda kafa karışıklığına yol açıyor..Hazır yeri gelmişken bu konuya da değinelim..
Mesala şu sitede (http://www.borsakocu.com/index.html )  böyle bir hesap var..Bu hesaba göre AKBANK hisseleri 2000 yılından bu yana 147 kat getiri sağlamış..Fakat orada yapılan hesabın doğru olmadığı aşikar ..Zira 2000 yılında AKBNK hisseleri, o sitede grafiğe bakılıp ele alındığı gibi 0,52 TL değildir aksine  2000 Ocak ayında 14,5 TL, Aralık 2000'de ise 4,5 TL'dir.(2000 yılında borsada sert düşüş vardı, 2000 yılındaki % 12'lik bedelsiz bölünme, hisse fiyatını sadece % 10,72 düşürür, geri kalan büyük düşüş ise borsalardaki sert düşüş nedeniyledir fakat hissenin  fiyatı her halükarda kesinlikle 0,52 TL değildir.)


Grafikler, bölünme ve temettülerden sonra geriye doğru güncellenir, güncellenir ki siz fiyat grafiğinde hep bir birim hissenin fiyatını görebilesiniz..Mesela birim hisse fiyatı 1000 TL olan bir hisse bedelsiz sermaye artırımıyla % 900 bedelsiz bölünsün..Bu durumda hisse fiyatı 1 TL olacaktır..Siz eski hisse fiyatını geriye dönüp güncellemezseniz, grafiklerde sanki hisse bir anda 1000 TL den 1 TL ye düşmüş gibi gözükür ve şirket iflas etti sanırsınız..Halbuki hisse şu haliyle 2 TL olsa geçen yıla göre grafikte yükseliş görmek gerekir..Bu nedenle geriye doğru fiyatlar güncellenir.Dolaysıyla 2000 yılında 0,52 TL olan hisse fiyatı geriye doğru düzeltilmiş fiyattır..Bu nedenle bu fiyatı kullanırsanız hisse sayısını birikimli olarak kullanamazsınız..Orada yapılan hesapta hem geriye doğru düzeltilmiş hisse fiyatı hem birikimli hisse sayısı beraber kullanılmış, bu nedenle oradaki hesap yanlıştır..

Mesela bugün 10 liradan 1000 lot hisse için 10.000 TL yatırılmış olun ve bir yıl sonra 20 TL iken  hisse % 900 bedelsiz bölünsün..Bu durumda sizin elinizde 10000 Lot hisse olur ve yeni fiyat 2 TL olur..Grafiklerede bakarsanız geçen yıl 10 TL olan fiyatında 1 TL olarak güncellendiğini görürsünüz..Bu durumda grafiğe bakarak geçen yıl 1TL'den 1000 lot almışım deyip yatırılan sermayeyi 1000 TL olarak kabul edemezsiniz..Çünkü siz 10 TL'den 1000 lot almıştınız ve yatırdığınız sermaye 10.000 TL'dir. Ve şu an elinizde  (2*10000) 20.000 TL vardır..Hisse iki kat getiri sağlamıştır..Yoksa bu sitedeki gibi hesap yaparsanız hisse 20 Kat getiri sağlamış dersiniz..AKBNK hisseleri zaten hisse adeti olarak 2000 yılından 2010 yılına yaklaşık 9 katına çıktığı için, 2000 yılındaki 4,5 TL hisse fiyatı da otomatikman 9'a bölünerek hisse fiyatı 2000 yılında 0,52 TL  olarak grafikte geriye doğru güncellenmiştir..Önümüzdeki yıllarda yeni sermaye artırımları ile geriye doğru grafiklerde fiyat güncellemesi devam edecek, belki de 0,52 TL, gün gelecek  0,40 TL veya 0,30 TL olarak karşımıza çıkacaktır..Neyse..Daha hisse senetleri getirisini doğru dürüst hesaplayamayan  adamlar, bununla yetinmemiş bir de kitap yazmış ve pazarlıyorlar..Güler misin ağlar mısın? Zaten akıl var mantık var,  AKBNK, on yılda 147 kat getiri sağlamış olsa tartışmasız dünyanın en büyük bankası olmaz mıydı?..
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Şimdilik bir kaç hisse için, son sekiz yılı baz alarak relatif getirileri için bir hesap kitap yaptım. Sonuçları şaşırtıcı bulunca da bu yazıyı erken yayınlamak istedim. Rakamları ve tabloları resim olarak sunuyorum. Hesaplamaların detaylarını görmek isteyen olursa onları da paylaşabilirim. Fakat o zaman yazı inanılmaz uzunlukta olacak. Bu arada alınan temettü ile ne kadar hisse alındığı hesabını, alınan temettüyü, temettünün alındığı tarihteki hisse fiyatına bölerek hesapladım (hisse fiyatı temettü oranında düşer, o kısmı yuvarlayarak ve o ayın ortalama fiyatından  indirdim). İMKB'nin sitesinde geçmiş ayların ortalama fiyatları var ve oradaki hisse fiyatları geriye doğru grafik düzeltmesi gibi güncellenmediği için o fiyatları kullandım. Fiyatlar ay bazında olduğu yani gün bazında olmadığı için temettüyle alınan hisse sayısında makul olan fiyatı kullandım.Daha sonra  alınan yeni hisseleri, mevcut hisse sayısına ilave ederek birikimli hisse sayısı olarak devam ettirdim.

Enflasyona Göre Hisse Senedi Getirisi
   
(Burada iki yatırımcı açısından getiri kıyaslaması yapacağız..Yok eğer biri hiç yatırım yapmayıp diğeri Akbank hissesine yatırım yapmış olsun derseniz, parasını yastık altında tutan kişinin 2003 Aralık'ında ki 100 TL'sinin enflasyon nedeniyle şimdi değeri 52 TL'ye inmiş olacaktır.. Aralık 2003'de Akbank hisselerine yapılan 735 TL'lik bir yatırımın yani 100 lot hissenin ise bugünkü değeri 2241 TL'dir, hiç yatırım yapılmamış olsa aynı 735 TL'nin bugünkü değeri 382 TL'dir .Fakat biz yatırımcı açısından ele alacağız..Hiç yatırım yapmayanı yatırımcı olarak ele alamayız..Çünkü hiç yatırım yapmayana yatırımcı denemez, bir de yatırım yapmayanı her şekilde enflasyon dövüyor zaten..)

1- 2003 yılının 31 Aralık akşamı, bir yatırımcı Akbank hisse senetlerine yatırım yapmış olsun..Başka biri ise sadece enflasyon kadar getirisi olan bir enstrümana, bileşik faiz gibi bir yatırım yapmış olsun..Yani her sene sonunda enflasyon oranı kadar elde ettiği getiriyi sermayeye ekleyip yeni yılın enflasyon oranı kadar bir getiri için tekrar yatırsın..Akbank hisseleri alan ise sadece temettülerini enflasyon kadar bir getiri de değerlendirsin ama ilk aldığı hisselerde hiç alım-satım yapmamış olsun..Acaba Akbank hisselerine yatırım yapmış olan enflasyon baz alındığında relatif olarak  ne kadar bir getiri elde etmiş olabilir ?

Önce enflasyon oranı kadar getirisi olan bir enstrümanın getirisine bakalım. Bu getiri 2004 Ocak ayındaki 100 TL'nin 2011 Aralık'ındaki enflasyona uyarlanmış değerine eşit olacaktır. Yandaki tabloyu kendim hesapladım fakat isteyenler için her zaman kullanabilecekleri hazır bir enflasyon hesaplayıcısı TCMB'nin sitesinde var. (http://www3.tcmb.gov.tr/enflasyon/enflasyon_anayeni.php) Yani falan tarihteki 100 TL, falan tarihteki kaç liranın karşılığıdır diye bakmak için çok pratik ..Oradan kontrol ettiğimde 2004 yılının ilk günü ki 100 TL, 31.12.2011'in 192,51 TL'sidir. (Ben de 192,72 olarak hesaplamışım, aradaki fark ihmal edilebilir düzeyde..)  

Konumuza dönersek, sadece enflasyon kadar getirisi olan bir enstrümana, sekiz yıl önce, bileşik faiz gibi yapılan bir 100 TL'lik yatırım, sekiz yıl sonunda yani 31.12.2011'de 192,72 TL olmuş olacaktır. ..

Buradan hareketle,  2003 31 Aralık'ındaki 100 Akbank hissesi için gereken 735 TL'nin bugün ki enflasyona uyarlanmış karşılığı 1416 TL'dir. Fakat borsada Akbank hisselerine yapılan 735 TL'lik bir yatırımın (yani 100 Lot hissenin) bugün ki karşılığı ise 2241 TL'dir...Akbank hisseleri, başlangıç sermayesini üçe katlamış ama enflasyon oranına paralel basit bir yatırım da aynı sermayeyi ikiye katlamış..Yani enflasyona göre Akbank hisselerinin relatif getirisi % 58,2 daha fazladır..(Eğer Akbank hisselerinin temettü ödemelerinde stopaj kesintisi olmasa bu oran % 63,1 daha fazla olacaktır )


(Not: Bu senaryo için hesaplama yaparken, o yıllarda alınan temettüleri stopaj kesintisinden sonra kalan net temettüyü enflasyon oranıyla bugüne taşıyarak değerleme yaptım. İlave olarak, bedelsiz sermaye artırımlarını hisse sayısına ilave ederek , hisse sayısını birikimli olarak hem temettü hem sermaye artırım hesabı için kullandım. Eğer temettülerde stopaj kesintisi olmasa ne olurdu? Bu durumu da hesaplayıp sadece sonuçlarını not olarak ekledim. Blog zaten uzun oldu bu yüzden stopajsız hisse getirilerinin tablolarını eklemedim.O tabloları da isteyen olursa ekleyebilirim)

Ortalama Mevduat Faizine Göre Hisse Senedi Getirisi

2- Peki iki yatırımcıdan biri hep borsaya yatırım yapsın yani aldığı net nakit temettü ile ertesi gün tekrar aynı hisselerden ilave alım yapmış olsun, diğer yatırımcıda ortalama mevduat faizine yatırım yapsın ve aldığı faiz getirisinden vergi ödedikten sonra kalan tutarı, tekrar sermayeye ilave edip tekrar faize yatırım yapsın..Yani biri hep faize, biri hep hisseye yatırım yapsın..

Faize yatırım yapan, yıl sonunda kazandığı faiz geliri üzerinden % 15 stopaj ödesin ve kalan miktarı tekrar sermayeye ilave edip o yılın faizinden yatırım yapsın. Bu durumda ortalama mevduat faizinden her sene sonunda kazandığı faiz gelirinden  vergisini  ödedikten sonra kalan tutarı sermayeye ilave ederek yatırıma devam eden biri, başlangıç sermayesini 2,65 katına katlamış olacaktır. Eğer faiz gelirinden % 15 stopaj kesintisi olmasa bu rakam 3,14 olacaktır. 
AKBNK
Akbank hisselerine sürekli yatırım yapan ise temettüleri ile hisse almaya devam ederek yatırım yapsın. Bu durumda tablo şu şekilde olacaktır:


Mevduat faizine yapılan yatırıma göre Akbank hisseleri, son sekiz yılda, ortalama mevduat faizlerinden sadece  % 16,1 daha fazla getiri sağlayabilmiş. (Eğer Akbank hisselerinin temettü ödemelerinde stopaj kesintisi olmasa bu oran % 18,87 olacaktı. Mevduat faizlerinden de stopaj alınmasa bu oran gerçekte % -0,93 zarar olacaktı.)

YKBNK
Mevduat faizine yapılan yatırıma göre Yapı Kredi hisseleri, son sekiz yılda, ortalama mevduat faizlerinden sadece  % 0,09 daha fazla getiri sağlayabilmiş. Yani YKBNK hisseleri, ortalama mevduat faizi kadar ancak getiri sağlayabilmiş. (Yapı kredi son sekiz yılda hiç temettü vermedi. İlave olarak iki sermaye artırımı da KoçBank'ın Yapı Kredi'ye devrine  karşılık Koçbank hissedarlarına ve KoçFinans'tan devralınan iştiraklere karşılık KoçFinans hissedarlarına verilen hisselerdi. Bu nedenle bu sermaye artırımları Yapı Kredi hissedarına ek hisse hakkı vermediği için hesaba dahil etmedim.)


Son yıllarda en iyi getiriyi hisse senetlerinde banka hisselerinin getirdiği bilinen bir gerçek ..
Peki diğer hisselerde durum nedir ?

SAHOL
Aynı şekilde SAHOL alan ve aldığı temettü ile tekrar SAHOL hisselerine yatırım yapan  biri, ortalama mevduat faizlerine sürekli yatırım yapan birine göre son sekiz yılda % 32,4 zarar etmiş görünüyor. (Eğer SAHOL hisselerinin temettü ödemelerinde stopaj kesintisi olmasa bu oran % - 31,19 olacaktı.)


KCHOL
Aynı şekilde KCHOL alan ve aldığı temettü ile tekrar KCHOL hisselerine yatırım yapan  biri, ortalama mevduat faizlerine sürekli yatırım yapan birine göre son sekiz yılda % 19,2 zarar etmiş görünüyor. (Eğer KCHOL hisselerinin temettü ödemelerinde stopaj kesintisi olmasa bu oran % - 18,4 olacaktı.)


TUPRS
Tabii ki her hisse bileşik faiz getirisine göre zayıf kalmadı..Örneğin Tüpraş ..Yatırılan sermayeyi sekiz yılda yaklaşık 7 katına katlarken mevduat faizlerine göre yapılan bir yatırımın getirisini ise 3,55'e katlamış..(Sekiz yılda, başlangıç sermayesi olan 1180 TL'ye bileşik faiz, getiri olarak 1953 TL kazandırırken TUPRS hisseleri 6940 TL getiri sağlamış)

Oransal olarakta, TUPRS alan ve aldığı temettü ile tekrar aynı hisse senetlerine yatırım yapan biri, ortalama mevduat faizlerine sürekli yatırım yapan birine göre son sekiz yılda % 159,1 daha fazla getiri elde etmiş. (Eğer TUPRS hisselerinin temettü ödemelerinde stopaj kesintisi olmasa bu oran % 180,8 olacaktı.)
İşte borsanın yüz akı bir hisse :


***

(Şimdilik burada ara verelim fakat vakit buldukça bu analize devam edeceğim. Özellikle bu çıkan tabloyu yorumlamak ve yatırım stratejisini şekillendirmek gerekecektir. Belki de belli bir olgunluğa ve büyüklüğe ulaşmış şirketlerin hisselerinde uzun vadeli yatırım karlı olmayabilir. Ya da artık Türkiye'de yeni konjöktür ve eskiye nazaran daha düşük faiz ortamında gelecek için projeksiyon yaparak esas bundan sonra hisse senetlerine uzun vadeli yatırım yapmak gerekebilir. Bilahere bu konu ile ilgili bir senaryo çalışması yapacağım. 

Öte taraftan hesaplamaların detaylarını da belki yazmam gerekir ki analizin doğruluğu hakkında şüphe olmasın. Varsa da bir hata erken farkedip düzeltebileyim..Fakat ilk aşamada dikkati çeken husus, hisse senetlerini alternatif yatırım araçlarıyla kıyaslayarak değerlendirince, geçmişte hisse senetlerinde çok büyük fırsatları kaçırdık diye hayıflanmanın pek bir alemi yokmuş..Hatta yanlış hisse seçimlerinde relatif olarak zarar etmiş olmakta var..Ama doğru hisse seçiminde ise ihya olmak var..Karar sizin..)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Geçmiş yılların hisse fiyatları için    : http://www.imkb.gov.tr/Data/StocksData.aspx
Enflasyon verileri için                    : http://www.hazine.org.tr/ekonomi/enflasyon.php
                                                      http://www.tcmb.gov.tr/
Enflasyon hesaplayıcısı için            : http://www3.tcmb.gov.tr/enflasyon/enflasyonyeni.php

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; Kölesi değil! Fikirlere karşı hiçbir taahhüdüm yoktur; ister korur, ister değiştiririm. Cenap Şahabettin

Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz. Bertrand Russell


Yarın yeni şeyler öğreneceğim..Ve bu nedenle bugünkü fikirlerim yarın değişebilir. Ben sadece verdiğim sözlerin tutsağıyım, düşüncelerimin ve fikirlerimin değil! Y.A

Konuşup anlaşamayacağım hiç kimse yoktur; anlaşamıyorsak konuşamadığımız içindir. Y.A

Sayfa Görünümü

Buradaki yazılar, tamamen kendi düşüncelerimi ve fikirlerimi içerir. Burada sunulan bilgilerin, kullanılan verilerin doğru ve güvenilir olması için gereken özeni göstermiş olsam da size doğruluğunu ve kesinliğini garanti edemem. Yazılarım, herhangi bir kişi veya zümreyi hedef almaz. Hiçbir kurum veya kuruluş ile bağlantılı değildir. Bu blog, kişisel bir blog olup yazıların yayım hakkı Yusuf Aygün'e aittir. Kaynak göstermek ve link vermek şartıyla yazılarımı kullanabilir, alıntı yapabilirsiniz... Her yazı, bir emeğin ürünüdür. Emeğe saygı göstermenizden dolayı teşekkür ederim.